Bir ağaç ki kökleriyle var olur. Bir ağaç ki dallarıyla heybet bulur. Bir ağaç ki meyveleriyle ömür sürer. Bir ağaç ki toprağıyla can kazanır. Bir ağaç ki yapraklarıyla nefes alır.

Kim ağacı yerinden edebilir? Kim köklerinden, dallarından, hele hele toprağından söküp alabilir? Kışlar güneşe gebe, dallar meyveye hasret. Ama çoraklaşmış topraklardır ağacın ağrısını dinleyen. Sen sanır mısın ki rüzgarların uğultusudur ağacı ağaç yapan? Toprakların sertleşen yüzünde bulacaksın yumuşaklığı. Güneşin cılız ışıklarıyla ısınacaksın. Rüzgarın sallamasına aldırma ve yüzünü güneşe dön daima. O rüzgarlar yapraklarını dökecek senin. Dallarından koparmak isteyecek ısrarla. Köklerinden sallayıp seni toprağın üstüne gömecek. Ama bileceksin ki o toprak senin yıkılmana müsade etmeyecek. Zamanı gelince tekrar meyvelerle kuşanacaksın ve dünyaya gülümseyeceksin.

“Baharı bekleyen kumrular gibi sende bekle beni.”
diyordu ya Ali Tekintüre. Coşkun Sabah ilham vermişti nameleriyle sözlere. İşte unutulmaz şarkıdır kulaklarımızda çınlayan.
“Çınladın durdun kulaklarımda/ Süzülen yaştın yanaklarımda
Bir şarkı oldun dudaklarımda/ Senin ismini söyledim durdum.”
ve bu sözlerden ne kaldı geriye? Doğanın bencilliği değil bizi katılaştıran, bizim dar örümcek ağlarımızdır güneşi gizleyen. Toprağın fısıltısına kulak ver. Onun kudretinden şüphe etme asla. Rüzgara da gülümse, kuşlara da gülümse. Sevgini, Muzaffer İzgü’nün dediği gibi kuşun kanadına tak gel.



Süleyman Yüksel