Beş Harf

Beş harfe sığdırdım zamanı,
Geçmiş de gelecek de buna hapis.
Harabe kalıntılar arasından yol almalı.
Ya derin bir uçurumdan
Aşağı yuvarlanmalı,
Yahut güvendiğim o dal
El vermeli bana…



Beş harfe mahkum ettim düşüncelerimi.
Yüreğimden dilime,
Dilimden yüreğime voltalar…
Ya kelimelerin cıvıltısına bırakmalı her şeyi,
Yahut o dal kelime olmalı her şeye…



Beş Harfe pelesenk ettim dünyayı…
En uğrak şehirlerin ıssızlığına gebe kaldım.
En debdebeli yaşantının yalnızlığına…
Bir defterin iki yaprağı arasındaki çizgi gibi anlamsız.
Yahut birbirini tamamlayan bir sayfanın iki yüzü.
Ya yırtılmalı bu sayfa defterden,
Yahut o dal el vermeli
Çevirmeli sayfayı tamamlamak için…



Beş harfe güvendim sadece.
İlk heceyi de orada öğrendim,
İlk gözyaşını da.
Güneşin ışıl ışıl yüzünü de
Ayın parlayan nurunu
Orada öğrendim.



Ya ışımalısın gün boyu
Ya ışığımı kesmelisin.
Yollarıma bak ışısın yollarım,
Benim,
Açılan
Saran kollarım
Benim,
Sevgilim…



Ya nur ol doldur
Tüm evreni ışık ışık,
Yahut o dal el vermeli
Ayın şalkına…
Dağın yamacına,
Gökkuşağının rengine,
En önemlisi,
Yalnızlığıma.



Beş harfe hasret kaldım.
Alfabeyi yeniden öğrenmeli
Adım adım.
Cümleler yeniden
Tren yolları olmalı önümde.
Her notasında makas değiştiren
İstasyon görevlileri.
Her görevlinin yüzü aynı.
Vatmanlarına dair kalıntılar yok artık.
Ya istasyon görevlisi olmalı hayatın,
Yahut o dal el vermeli vatman koltuğuna.



Beş harfe esir oldu gelecek.
Geçmişin prangaları altında
Sürüklenmeli hayat.
Dünden yarına yol olmalı adım adım.
Sihirli kelimelerin coşkusu yoktur.
Sihirli cümleler de yok.
Var olan tek şey vatmandır
Trenin başında.
En önde,
Başı yukarıda,
Başı dik,
Başı kepli,
Ya ezmeli ve öldürmeli önündeki varlığı,
Yahut o dal el vermeli varlığa.



Işık ol,
Yol ol,
Gelecek ol,
Ömür ol,
Ahiret ol…
Ben ol,
Sen ol,
Ve bahar ol,
Yeşil yeşil dal ol.
Ve biz…



Süleyman Yüksel