Cahit Sıtkı Tarancı
Hayatı
Cahit Sıtkı Tarancı
Cahit Sıtkı Tarancı
Doğum 4 Ekim 1910 Diyarbakır,
Ölüm 12 Ekim 1956 Viyana, Avusturya
Ölüm sebebi Plörezi yani akciğer iltihabıdır.
Defin yeriCebeci Asri Mezarlığı, Ankara
Cahit Sıtkı Tarancı (4 Ekim 1910, Diyarbakır – 12 Ekim 1956, Viyana) Türk şair, yazar ve çevirmendir.
Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önde gelen şairlerinden biridir.
“Otuz Beş Yaş” şiiriyle özdeşleşen Tarancı, “sanat için sanat” anlayışına bağlı kaldı. Şiirlerinde en çok yaşama
sevinci ve ölüm temalarına yer verdi; ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın
buruklukları, çocukluk özlemi konulu şiirler yazdı. Birçok şiiri, farklı bestekârlar tarafından bestelenmiştir.
Diyarbakır’da dünyaya gelen Tarancı, şehrin soylu ailelerinden olan Pirinççizade ailesindendir. İlk tahsilini Diyarbakır’da tamamladıktan sonra İstanbul’a giderek Kadıköy’deki Fransız Saint-Joseph ile Galatasaray liselerinde orta öğrenim gördü. 1944 yılından başlayarak Ankara’da Anadolu Ajansı, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Çalışma Bakanlığında çevirmen olarak çalıştı. 1954’te geçirdiği felç sonucu Viyana’ya götürüldü ve buradaki bir hastanede tedavi gördüğü sırada 12 Ekim 1956’da zatülcenpten öldü.
Tarancı’nın doğup büyüdüğü ev, 1973 yılında Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından satın alınarak restore edildikten sonra, cumhuriyetin 50. yılında 29 Ekim 1973 tarihinde Tarancı’nın anısını yaşatmak ve ismini ebedîleştirmek amacı ile müze olarak hizmete açıldı.
Hayatı
Ailesi ve çocukluğu
4 Ekim 1910 tarihinde Diyarbakır’ın Cami Kebir Mahallesi’nde günümüzde müze olarak kullanılan evde dünyaya gelmiştir.
Doğduğunda kendisine büyükbabasının adı olan Hüseyin Cahit adı verilmiştir. Tarancı, pirinç ziraati ve ticaretle uğraştıkları için “Pirinççizadeler” diye bilinen Diyarbakır’ın köklü ve soylu ailelerinden birine mensuptur. Büyük dedesi Hacı Ali Efendi’nin iki oğlundan biri olan Arif Efendi, Diyarbakır’da belediye reisliği yapmış ve I. Meşrutiyet’in ilanından sonra Diyarbakır’dan vekil olarak seçilmiştir. Arif Efendi’nin oğlu Feyzi Bey de cumhuriyetin ilk yıllarında Diyarbakır mebusu olarak meclise girmiş ve Fethi Okyar kabinesinde görev almıştır. Fevzi Bey’in oğlu Vefik Pirinççioğlu da vekil seçildikten sonra 27 ve 28. Türkiye Hükûmeti’nde sırasıyla içişleri ve devlet bakanlığı görevlerinde bulunmuştur.
Hacı Ali Efendi’nin diğer oğlu Hüseyin Efendi, tarım ve ticaretle uğraşmıştır. Hayriye Hanım ile olan evliliğinden Bekir Sıtkı (1888) dünyaya gelmiştir. Ziraat ve ticaretle uğraşan Bekir Sıtkı Bey, amcası Arif Efendi’nin kızı Arife Hanım ile evlenmiş ve bu evlilikten üç kız ve üç erkek çocuk dünyaya gelmiştir.Tarancı, ailenin en büyük çocuğudur. Mehmet Halit, Saliha Nihal (Erkmenoğlu), Yıldız (Köksal), Atiye Hilâl (Arda), Yılmaz Cihangir, Tarancı’nın kardeşleridir.
1934’te Soyadı Kanunu’nun çıkmasıyla Arif Efendi’nin soyundan gelenler “Pirinççioğlu” soyadını alırken “o sene pirinç ziraatinden zarar eden ve kızgınlıkla ‘Pirinççioğlu’ soyadını almayan” Bekir Sıtkı Bey, “çiftçi” anlamına gelen “Tarancı” soyadını almıştır.
Çocukluğunu Diyarbakır’da ailesinin yanında geçiren Tarancı, söylenenlere göre çocukluğunda “kısa boylu, nazik yapılı, göğsü oldukça dar yapılıydı. Keskin yüz çizgilere ve koyu kahve saçlara sahipti.”
Eğitimi
Tarancı öğrenim hayatına 1917’de Diyarbakır Nümune-i Terakkî-i Hamidî Mekteb-i İptidâî’sinde başladı. Sonraki yıl Mekteb-i Sultani’nin iptidai kısmına gönderildi. Bu okuldan “üstün başarı” ile mezun oldu. Babası, olmasını ve ailesinin adını yüceltmesini arzu ediyordu. Onu, ilkokuldan sonra eğitimine devam etmesi için İstanbul’a yolladı. Tarancı, Kadıköy’deki Saint-Joseph Fransız Lisesinde başladığı ortaöğrenimine 1927-28 eğitim-öğretim döneminde ortaokul son sınıf öğrencisi olarak geçtiği Galatasaray Lisesinde devam etti. Bu okulda Ziya Osman Saba ile tanıştı. Lise öğrenimine aynı okulda devam etti. Şiir yazma girişimlerine lise öğrencisi iken başladı. Hafta sonu tatillerini dayısı Nafia Vekili Feyzi Bey’in evinde, yaz tatillerini memleketi Diyarbakır’da geçirdi.
1931’de Galatasaray Lisesi’nden mezun oldu ve Yıldız’daki Mülkiye Mektebi’ne yatılı olarak başladı. Bu dönemde yazdığı “Uzak Bir İklimde”, “Gece Bir Neticedir” ve “Güneşe Âşık Çocuk” gibi şiirler Tarancı’nın ilk şöhretini sağladı.
Peyami Safa da 1932’de Cumhuriyet gazetesindeki üç yazısıyla onu kamuoyuna tanıttı. Cahit Sıtkı, kimi kaynaklara göre derslere karşı ilgisizdi ve kimi kaynaklara göre “derslere ilgisizliği, çirkinliği dolayısıyla kendini içkiye vermesi, birtakım gönül maceraları yaşaması yüzünden” mülkiye tahsilini tamamlayamadı; dört yıl sonunda Mülkiye’deki eğitimini bırakıp İstanbul’daki Yüksek Ticaret Okulunda öğrenim görmeye başladı.
Hikayelerini yayımladığı Cumhuriyet gazetesi sahipleri Nadir Nadi ile Doğan Nadi’nin desteği ile yükseköğrenimini tamamlamak üzere Paris’e gitti. 1938-1940 yıllarında Paris’te Sciences Politiques’te öğrenimine devam etti. Bu dönemde geçimini sağlamak için Paris Radyosu’nun Türkçe yayınlar servisinde spikerlik yaptı, bir yandan da gazeteye öyküler göndermeye devam etti. Paris’teki öğrenciliği sırasında Oktay Rifat ile tanıştı. “Sıla”, “Kuşlar”, “Bir Hatıram Vardı Benim”, “İmkânsız Dostluk”, “Sulh Bir Hatıra Oldu”, “Nü”, “Bugün Hava Güzel”, “Desem Ki” şiirlerini Paris yıllarında yazdı.
II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası uçakları 1940 yılında Paris’i bombalamaya başlayınca öğrenimini bırakmak zorunda kaldı; 13 Haziran 1940’ta bisiklet ile kaçarak önce Lyon’a sonra Cenevre’ye geçti. Burada kısa bir süre kaldıktan sonra Türkiye’ye geri dönmüştür. Cahit Sıtkı, hiçbir yüksekokul bitiremeden Diyarbakır’a döndü.
İş yaşamı
Tarancı, İstanbul’daki Yüksek Ticaret Okulu’nda öğrenim görmekte iken işleri ve maddi durumu bozulan babasının kendisine eskisi kadar para gönderilmemesi üzerine 1936 yılının sonlarına doğru Sümerbank’ın açtığı bir imtihanı kazanarak memuriyete başladı ve bu dönemde Cumhuriyet’e hikâyeler yazmaya devam etti. Görevinin Karabük’teki bir fabrikaya nakledilmesiyle istifa ederek bu memuriyeti yalnızca bir yıl devam ettirdi. Yükseköğrenimi için Paris’e gidip II. Dünya Savaşı’nın başlaması ile geri döndükten sonra Mart 1941’de askere gitti.
Ekim 1943’te terhis olduktan sonra Eminönü, Yemiş semtindeki bir yazıhanede ticaret işlerini sürdürmekte olan babasının yanında çalıştı. Burada babasının ticari defterlerini tuttu. 1944 yılı sonlarına doğru Ankara’ya giderek Anadolu Ajansı’nda mütercimlik yaptı; ardından önce Toprak Mahsulleri Ofisi’ne daha sonra Çalışma Bakanlığı bünyesindeki bir mütercimlik kadrosuna geçti.
Evliliği ve ilişkileri
Ziya Osman Saba’ya göre Cahit Sıtkı, “kendisinden yaş yaş küçük kızların peşinde” olmuştur. Saba, şairin kendini “hiçbir kızın beğenmeyeceği kadar çirkin” gördüğünü ve tecrübeli olduklarından dolayı yetişkin kızların kendisini beğenmeyeceklerini ve bundan ötürü “küçük yaştaki toy kızları elde edebileceğini” belirtmiştir. Mülkiye’de okuduğu sırada on dört yaşındaki “Beşiktaşlı” denen kişiyle ilişkisi olmuştur. 12 Mart 1941’de askerliğini yapmak için hazırlık kıtasına katılmış, nisan ayı sonlarına doğru Ankara Yedek Subay Okulu’nda altı aylık döneminin ardından 10 Kasım 1941’de piyade asteğmeni olarak Burhaniye II. Tabur 5. Kıta Bölük Komutanlığı emrinde kıta hizmetine başlamıştır. Burada askerliğini yaparken yine genç yaşta olan “komşusu Boşnak kızı” ile on yedi yaşlarında olan “esmer güzeli yar” ile ilişkisi olmuştur.
Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı’nın sevgilileri hakkında şunları söylemiştir:
“Cahit’i âşık eden kızların hiçbirini görmem kısmet olmadı. Onları ya kendi ağzından dinledim ya mektuplarıyla, şiirlerinden öğrendim. Onlar hep küçük kızlar oldular. Hatta bazıları kara, okul göğüslüklerini olsun çıkarmamışlardı…
Cahit, kendisinin çirkin, hiçbir kızın beğenmeyeceği kadar çirkin olduğuna inanmıştı. Bence erkekte güzelliğin veya çirkinliğin hiçbir önemi olmadığı halde o, bu konuda aşırı bir duyarlılık gösteriyor, bunu kara bir talih sayıyordu.”
Tarancı, bir mektubunda askerliğinin son dönemlerini geçirdiği Ilıca’dayken babasının kendisini Diyarbakırlı bir kızla evlendirmek istediğini belirtmiştir. Daha önceden tanıdığı memleketlisi Melek Tiğrel ile de mektuplaşması, onunla evliliği gündeme getirmiştir. Cahit’in yakın çevresi bu evliliğe sıcak bakmasına rağmen zamanla bundan da vazgeçmişlerdir.
Tarancı, Çalışma Bakanlığı’nda çalışırken görüp âşık olduğu Cavidan Tınaz’a bir mektup yazarak evlilik teklifinde bulunmuştur.
Cavidan Hanım, Cahit Sıtkı’nın kendisine mektup verişini şöyle anlatmıştır: “Bir gün telaşlı, mahcup bir tarzda ve acele ile elime bir mektup sıkıştırdı. Doğrusu böyle bir şeyi tahmin edebiliyordum. Mektubu heyecanla alıp eve götürdüm, kendini tanıtıyor ve benimle evlenmek istediğini belirtiyordu… Çok iyi bir insandı.”
Cavidan Hanım, bu mektuba şairin içkiye olan bağımlılığından ötürü olumsuz yanıt vermiştir. Bunun farkında varan Cahit Sıtkı, “Affet beni Cavidan’ım, gözümde dünyanın en paha biçilmez mücevheri olan o güzel başın için yemin ediyorum, mezara gireceğim güne kadar ağzıma alkol namına tek damla bir mayi koymayacağım.” diyerek Cavidan Hanım’ı evliliğe razı etmiştir. Çift, 4 Temmuz 1951 Çarşamba günü Ankara Halkevi’nde nikâhlanmıştır.
Ölümü
Tarancı, 1954 yılının ocak ayının ikinci yarısında sağ tarafına gelen felçle Ankara Numune Hastanesine kaldırıldı. Sağ tarafından felç olan Cahit Sıtkı, konuşma yetisini kaybetti. Üç ay hastanede kaldıktan sonra taburcu edildi ve tıbbî imkânların daha iyi olacağı düşüncesiyle İstanbul’a götürüldü. Doktorların, şairin iyileşme ümidi olmadığı ve baba evine gitmesinin uygun olacağını belirtmesiyle Diyarbakır’a, bir yıl Diyarbakır’da kaldıktan sonra tedavi amacıyla 7 Ekim 1955’te yeniden Ankara’ya götürüldü. Ankara’daki tıp fakültesinde on bir ay boyunca tedavi gördü. Bu sırada kendisine şiirleri okunmuş, hafızasına tekrar işlerlik kazandırılmaya çalışılmıştır. Söylenenleri anlamaya başlayan şair 15-20 kadar kelimeyi de söyleyebilir hâle geldi. Felçli olan sağ ayağını oynatmaya ve bükülü kalan kolunu kıpırdatmaya hatta yavaş yavaş yürümeye bile başladı. Dönemin bakanı Samet Ağaoğlu’nun yardımıyla 6 Eylül 1956’da kardeşi Halit Tarancı refakatinde Viyana’ya gönderildi. Viyana’daki bir hastanede tedavi gördüğü sırada 12 Ekim 1956’da zatülcenpten ötürü öldü. 26 Ekim Cuma günü Ankara’ya getirilen naaşı, Ankara’da Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedildi.
Sanat hayatı
Charles Baudelaire (resimdeki), Tarancı’yı en çok etkileyen şairlerden biridir. Tarancı, Baudelaire için “Bu dev Fransız şairini içime sindire sindire okuduktan sonradır ki, şiir yazmak benim için teneffüs etmek, yemek, içmek kadar tabii bir hayat, faaliyet oldu.” demiştir.
Tarancı’nın doğduğu evde yer alan Heykelde Tarancı’nın “Gün Eksilmesin Penceremden” adlı şiirinin ikinci ve son dörtlüğündeki
“Pervam yok verdiğin elemden; /
Her mihnet kabulüm,
yeter ki /
Gün eksilmesin penceremden!” dizeleri yer almaktadır.
Cahit Sıtkı, aile çevresinin edebi faaliyetlere ilgi duyması yönü ile küçük yaşlarda edebiyat dünyasına ilgi duymaya başladı. Saint-Joseph Lisesi’ne giderken Namık Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Emin Yurdakul ile Pierre Corneille, Jean Racine, Molière, Alphonse de Lamartine gibi sanatçıları da okuma fırsatı buldu. Galatasaray Lisesi’ndeyken şiire olan eğilimi giderek artmış ve 2. sınıftayken Ziya Osman’ın yönlendirmesiyle Fransız şair Charles Baudelaire’i okumaya başladı.
Şair bu konuda şunları dile getirmiştir:
“Bendeki Lamartine muhabbeti Galatasaray onuncu sınıfa kadar devam etti. Orada Baudelaire’i okuduktan sonra düşünüşüm, duyuşum, görüşüm değişti. Daha doğrusu Baudelaire elinde tuttuğu canlı meşale ile bana tutacağım, tutmam gereken yolu gösterdi. Baudelaire bana suyun dibine inmeyi öğretti, içimle dışım arasındaki farkı Les Fleurs du Mal’i (Kötülük Çiçekleri) okuduktan sonra idrak ettim.”
Hafta sonu tatillerini bürokrat dayısı Fevzi Bey’in evinde geçiren Cahit Sıtkı’yı aile çevresinden sadece o, şiire teşvik etmiş, onu yüreklendirmiştir. Cahit Sıtkı şiire ağırlık verdikçe derslerindeki başarısının düşmesi ailesi tarafından şiddetle eleştirilmekteydi. Lise son sınıftayken ilk şiirlerini Servet-i Fünûn ve Muhit dergilerinde yayımladı. Aynı dönemde Servet-i Fünûn ile Galatasaray Lisesi’nin Akademi ve Galatasaray adlı dergisinde de şiirleri yayımlanmaya başlamıştır.
Dayısı, şiirlerini Abdullah Cevdet’e göstermesi konusunda Cahit Sıtkı’yı yüreklendirdi. Abdullah Cevdet, Cahit Sıtkı’nın bütün şiirlerini dikkatle okumuş, kusurlarını ona nezaketle göstermiş, beğendiği mısraların altını çizmş ve ona yetenekli olduğunu söyledikten sonra; bu şiirleri yayımlamaktan vazgeçmesini ve daha çok kitap okuyarak yazmasını tavsiye etmiştir.
Cahit Sıtkı, şair olmak istemesine rağmen babası tarafından Mülkiye Mektebi’ne gönderilmişti. Okula bazı günler uğramış ama zamanının çoğunu da okula yakın bir kahvede geçirmiştir. Bu yüzden babasıyla çok tartışmış, babası ona diploması olmayan şairleri örnek göstererek kendisinin haklı olduğunu dile getirmeye çalışmıştır. Cahit Sıtkı da “Bu yaldızlı kâğıt üzerinde ne diye bu kadar duruyorsun, bak Hüseyin Cahit’in de diploması yok?” cevabını vermiştir. Sigara içmeye lisedeyken başlayan şair, bu dönemde içkiye başlamış ve kendi sözüyle “hayatı daha kesif yapmak için” hep şiir adına ve uğruna içtiğine işaret etmiştir. Edebiyat dünyasında tanınmasında Peyami Safa’nın 1932 yılında Cumhuriyet gazetesinde şiiri üzerine yazdığı üç yazının büyük etkisi olmuştur.
Sanat anlayışı
“Sanat için sanat” anlayışına bağlı kalan Tarancı’ya göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır. Vezin ve kafiyeden kopmamış ama ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştır. Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiştir. Ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur. Cahit Sıtkı’ya göre sanat eseri/şiir, her şeyden önce bir “anlatım”dır. O, bu “anlatım”ı bir estetikçi veya felsefeci gibi ontolojik olarak değil, ilgilendiği ve üzerinde çalışmaktan zevk duyduğu bir nesne olarak ele almış ve kendisine göre başarılı bulduğu güzel şiirlerin özelliklerini anlatmıştır. Bu özellikler, aynı zamanda şairin şiir anlayışını ortaya koymaktadır. Ayrıca Cahit Sıtkı’ya göre samimiyet, estetik bir değerdir, şiirde anlatılan duygu, düşünce, inanç ve daha başka duyguların samimi olması bir şiire, sanat eseri olma kıymeti kazandıran unsurlardan biridir.
Şiir kitapları
Yirmi bir şiirden oluşan Ömrümde Sükût, Cahit Sıtkı’nın 1933’te yayımlanan ilk şiir kitabıdır. Necip Fazıl Kısakürek tesiri altındaki bu şiirlerde, Fransız şiirinin tür ve biçim etkisi görülmekte ve Tarancı’nın çocukluk anıları, özlemleri, içinde yaşadığı zamanın kişisel bunalımları ele alınmıştır. Şairin lise yıllarında yazdığı ve Akademi, Muhit ve Galatasaray dergilerinde neşrettiği bazı şiirleri de içinde barındıran kitap, yedi bölüm halinde 21 şiiri ihtiva etmektedir.
1946’da Otuz Beş Yaş adlı şiir kitabı, Ülkü Basımevi tarafından basılmıştır. 1933-1946 döneminde yazılan şiirleri kapsayan bu eser, sonraki yıllarda en çok basılan şiir kitapları arasında yer almıştır. Kitaptaki şiirlerin büyük bir kısmı Varlık başta olmak üzere Kültür Haftası, Ağaç, Yücel, Gündüz, İnkılapçı Gençlik, Ülkü gibi dergilerde yayımlanmıştır. Eser, Ağustos 1946’da Varlık Yayınları’nın ilk kitabı olarak basılmış ve yüz sekiz şiir içermektedir.
Çalışma Bakanlığı’nda çevirmenlik yapmaya başladığı dönemde yazmaya başladığı ve kitaba adını veren “Otuz Beş Yaş” şiiriyle Cumhuriyet Halk Partisi’nin kuruluş yıldönümü ile ilgili açtığı yarışmada birinciliği elde etmiştir. İlk baskısı 1952’de Varlık Yayınları tarafından yapılan Düşten Güzel, 1946-1952 arasında yazılan 35 şiiri içermektedir. Önceki kitapta yer alan ölüm, ölüm korkusu, yaşama sevinci; artık bu kitapta yerini sevgi ve evlilikten kaynaklanan mutluluk duygusuna bırakmıştır. Tarancı bu kitabında ayrıca Atatürk ve Kurtuluş Savaşı ile ilgili bazı konulara, ülke ve ülke insanlarına değinen bazı deyişlere yer vermiştir. Varlık Yayınları tarafından 1957’de çıkan Sonrası, şairin ölümünden sonra yayımlanmıştır. Bu kitabın ilk 28 sayfasında 1933-1954 yazıp sağlığında yayımladığı, 1952’den sonra yazıldığı halde çeşitli dergilerde yayımlandığı halde kitaplarında yer almayan 73 şiiri ile birlikte bazı çeviri şiirleri yer almaktadır.
Asım Bezirci tarafından derlenen Tarancı’nın bütün şiirleri 1983’te Bütün Şiirleri adıyla Can Yayınları’ndan çıkmıştır. Kitap altı bölümden oluşmaktadır.
Hikâyeleri
Cahit Sıtkı, şairliğiyle tanınmak istemiş ve ömrünün büyük bölümünü şiirle iştigal ederek geçirmiş bir sanatçı olmasının yanında hikâyeler de kaleme almıştır. Hikâyelerini gerek Fransa’ya gitmeden önceki yıllarda gerekse Cumhuriyet gazetesinde çalışıp yükseköğrenimini tamamlamaya çalıştığı yıllarda yazmış ve aynı gazetede yayımlatmıştır. Daha çok maddî sıkıntılardan dolayı (dostu Baki Süha Edipoğlu’nun aktardığına göre sigara ve içki parasını çıkarmak için) 1935-1947 yılları arasında yazmıştır. Bunlar kısa hacimli, günlük yaşamın içinden bazı gözlemlere dayalı hikâyelerdir. Toplam seksen hikâye yazan Tarancı, hikâyelerinde aile özlemi, güzellik-çirkinlik karşıtlığı, aşk, karşılıksız aşk, kadınlar tarafında sevilme arzusu, yaşama sevinci-ölüm korkusu karşıtlığı, içkiye sığınış, memuriyeti ve işi sevmeme ve baba korkusu gibi konuları ele almıştır. Cahit Sıtkı’nın hikâyeleri konusundaki ilk çalışma, Selahattin Önerli tarafından 1976 yılında Ankara-Akran matbaasında basılan bir kitapta yayımlanmıştır. 2006’da ise Can Yayınları, Gün Eksilmesin Penceremden adıyla Tarancı’nın 43 hikâyesini içeren bir kitabı Tarancı’nın ölümünün 50. yılında yayımlamıştır.
Mektupları
Tarancı’nın aile fertlerine, arkadaşlarına ve yakın dostlarına yazmış olduğu mektupların çoğu yayımlanmıştır. Ziya’ya Mektuplar, Tarancı’nın 1930-46 yılları arasında yakın dostu Ziya Osman Saba’ya yolladığı mektuplardan elli yedisini içermektedir. Nisan 1957’de Varlık Yayınları tarafından basılmıştır. İnci Enginün tarafından hazırlanan ve Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından basılan Evime ve Nihal’e Mektuplar, Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi’ndeki mektupların bir araya getirilmiş hâlidir. Kitaptaki mektuplardan on biri şairin annesine, beşi babasına, iksi anne ve babasına, kırkı Nihal’e, ikisi Yıldız’a, biri Yıldız, Nihal ve Yılmaz’a hitaben yazılmıştır. Yaşar Nabi Nayır da Dost Mektuplar adlı eserinde Tarancı’nın on iki mektubuna yer vermiştir.
Cahit Sıtkı’nın Diyarbakır’da doğduğu ev günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Şehir merkezinde, Camii Kebir Mahallesi, Cahit Sıtkı Tarancı Sokak No:3’te bulunan ev, 1733 tarihinde inşa edilmiştir. Diyarbakır’ın geleneksel konut mimarisinin tüm özelliklerini taşıyan ev, merkezi bir avlu etrafında sıralanmış dört kanattan oluşmuş ve zemin artı bir katlı olarak tamamen bazalt taş kullanılarak inşa edilmiştir. Binada büyüklü küçüklü toplam on dört oda, mutfak, kiler ve tuvalet bulunmaktadır. 1973 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından satın alınıp restore edildikten sonra, cumhuriyetin 50. yılında 29 Ekim 1973 tarihinde Tarancı’nın anısını yaşatmak ve ismini ebedileştirmek amacı ile müze olarak hizmete açılmıştır. Müzede Tarancı’nın şahsî eşyaları, el yazısı ile yazılmış mektupları, aile fotoğrafları ve kitaplarından oluşan bir koleksiyon sergilenmektedir. Müze, 1 Mayıs 2011 tarihinde başlanan onarım ve teşhir tanzim çalışmaları 1 Ağustos 2012 tarihinde tamamlanmış ve 18 Mayıs Müzeler Günü’nde tekrar açılmıştır.
Bestelenmiş şiirleri
Cahit Sıtkı’nın birçok şiiri, farklı bestekârlar tarafından çeşitli makam ve farklı usûllerde bestelenmiştir. Bunların dışında “Memleket İsterim” şiiri, Onur Akın tarafından söylenmiştir.
Özgün adı Bestelenmiş adı Bestekâr Makam Usûl TSM Repertuvar No Kaynak
“Hatıralar” “Bilmem ki Hatıralar Ne İstersiniz Benden” Suphi İdrisoğlu Acemkürdî Düyek 8/8 13611
Necdet Varol Hüzzam Semai 3/4
Curcuna 10/8 1689
“Bir Güzel Bilirim” “Bir Güzel Bilirim Bir Daha Bilmem” İsmail Akçapınar Hicaz Aksak 9/8 15347
“Sanatkârın Ölümü” “Gitti Gelmez Bahar Yeli” Alâddin Yavaşca Hicaz Düyek 8/4 12004
Suphi İdrisoğlu Kürdilihicazkâr Semai 3/4 12999
Tarhan Toper Segâh Düyek 8/8 4946
Kaya Öztaş Segâh Düyek 8/8 13271
“Otuz Beş Yaş” “Yaş Otuz Beş Yolun Yarısı Eder” Fethi Karamahmutoğlu Hicaz Sofyan 4/4 12218
“Otuzbeş Yaş” Âmir Ateş Rast Sofyan 4/4 19498
“Aşkımız” “Zûlmü Pek Çok İnsafı Az” İsmail Akçapınar Hicaz Düyek 8/4 15289
“Felekten Bir Gece” “Dünya Gözüyle Görsek, Murada Ermek Nedir” Ahmet Hatipoğlu Kürdilihicazkâr Sofyan 4/4 3659
“Mademki Vakit Akşam” “Mademki Vakit Akşam” Ünal Türköz Kürdilihicazkâr Düyek 8/8 15387
“Gün Eksilmesin Penceremden” “Ne Doğan Güne Hükmüm Geçer” Münir Nurettin Selçuk Mâhur Sofyan 4/4 7973
“Bahar Geliyor” “Damlardaki Kar Saçaktaki Buz” Kaya Öztaş Nihavend Düyek 8/8 Aksak 9/8 13747
“Hatıralar” “Bu Tatsız Akşam Saatinde Görünmez Kanatlarınızla Cama Vurmayın, Hatıralar” Alâeddin Yavaşca Segâh Düyek 8/8 2691
“Anacığım” “Anacığım” Mehmet Onur Şevkefza Aksak 9/8 21426
“Kış Gecesi Rüyası” “Buldum, Buldum Yıllardır Kaybettiğim Aynayı” Nâlân Aksoy Zirgüle’li Hicaz Düyek 8/8 2560
Eserleri
Şiir
Ömrümde Sükût (1933)
Otuz Beş Yaş (1946)
Düşten Güzel (1952)
Sonrası (1957)
Bütün Şiirleri (1983)
Mektup
Ziya’ya Mektuplar (1957)
Evime ve Nihal’e Mektuplar (1989)
Hikâye
Gün Eksilmesin Penceremden (2006)
ŞİİRLERİ
- Otuz Beş Yaş
- Memleket İsterim
- Abbas
- Desem ki
- Affet Bizi Lamba
- Akrostiş
- Anlamak
- Aşk İle
- Aşkımız
- Atatürk’ü Düşünürken
- Avuçlarıma Sığmıyor Yıldızlar
- Bahar Sarhoşluğu
- Bayram Yemeği
- Ben Aşk Adamıyım
- Bir Şey
- Bir Ölünün Ağzından
- Biz Nerdeyiz Sevgilim?
- Bugün Cuma
- Çocukluk
- Değişik
- Deniz
- Düşten Güzel
- Fani Dünya
- Fikri Sabit
- Gece Şarkısı
- Gençlik Böyledir İşte
- Gerçek
- Gün Eksilmesin Penceremden
- Gün Olur Ki
- Gündüz
- Hatıralar
- Hepimize Dair
- Her Günkü Şarkım
- İlk Aşk
- İnsan Hıçkırıkları
- Kar ve Hatıralar
- Karasevda
- Karanlıktaki Hazine
- Korktuğum Şey
- Korkunç Güzel
- Kulaklar Ki
- Madem Ki Vakit Akşam
- Meşgale
- Mezarlık
- Misafir
- Nü
- Oyun
- Ölüm
- Ölümden Sonra
- Ömrümde Sükut
- Paydos
- Perişan Sofra
- Renkler
- Sanatkârın Ölümü
- Sayıklayan Ağaç
- Serenat
- Şaşırdım Kaldım
- Şiir
- Şubat Günü
- Yalnızlığa Dair
- Yalnızlık Macerası
- Yanılgı
Çeviri Şiirleri
Cahit Sıtkı Tarancı’nın Çeviri şiirleri de mevcuttur. Bunlardan bazıları şunlardır.
- Balkon
- Fantazya
- Gök Öyle Mavi
- Green (Yeşil)
- Saatlerim
- Seyahate Davet
OTUZ BEŞ YAŞ
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
Cahit Sıtkı TARANCI
MEMLEKET İSTERİM
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Cahit Sıtkı TARANCI
ABBAS
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
Cahit Sıtkı TARANCI
DESEM Kİ
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki…
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
Cahit Sıtkı TARANCI
AFFET BİZİ LAMBA
Öyle sarmaş dolaş olduk,
O kadar geçtik ki kendimizden
Lambayı söndürmeyi unutmuşuz,
Perdeleri çekmeyi de.
Meğersem sabah olmuş;
Gün pencereden bizi gözetler.
Cânım geceye veda etmek lazım;
Günün gösterdiği yoldan gitmek lazım,
Affet bizi lamba,
Seni buralara kadar sürükledikse,
Geceki sarhoşluğumuza bağışla.
Vakit varken dönsen memleketine;
Tutsak biz de her günkü yolumuzu.
Haydi uğurlar olsun;
Gecemiz sana emanet.
Cahit Sıtkı TARANCI
AKROSTİŞ
Var olan bir sen, bir ben, bir de bu bahar.
Elden ne gelir ki? Güzelsin, gençliğin var.
Dünyada aşkımız ölüm gibi mukadder.
İnan ki bir daha geri gelmez bu günler.
Âlemde bir andır bize dost esen rüzgâr.
1962
Cahit Sıtkı TARANCI
Anlamak
Yaşım ilerledikçe daha çok anlıyorum
Ne büyük nimet olduğunu ah ey güzel gün
Boş yere üzülmekte mana yok anlıyorum
Kadrini bilmek lazım artık her açan gülün
Şükretmek türküsüne daldaki her bülbülün
Yanmak da olsa artık aşk ile yaşıyorum.
Cahit Sıtkı Tarancı
AŞK İLE
Baktım ki gökyüzü baştan başa bulut
Unut diyor o güzel günleri unut
Baktım ki deniz her dalgasıyla düşman
Kuşlar av peşinde balıklar pusuda
Çok gerilerde kalmış çıktığım liman
Yok görünürde sığınacak bir ada
Baktım ki musibet gün gelip çatmış
Yolcusunda tayfasında şafak atmış
Ne yelken kâr eder ne kürek ne istim
Dayandım aşk ile yürüttüm gemiyi
Aşk ile koskoca dağları düz ettim
Avladım sonunda o civân kekliği
Cahit Sıtkı TARANCI
Aşkımız
Zulmü pek çok insafı az
Hayata karşı aşkımız
Ne etseler ki çatlamaz
Bir sabır taşı aşkımız.
Samanlık seyran dediğin
Aşkımız aşk ile zengin
Dünyada her güzelliğin
Yol arkadaşı aşkımız.
Alın yazım alın yazın
Yıldızım oldu yıldızın
Temeli sağlığımızın
Herşeyin başı aşkımız
Cahit Sıtkı Tarancı
Atatürk’ü Düşünürken
Ne şairane mevsimdi eskiden sonbahar
Bahçeleri talan eden bir deli rüzgardı
Kırılan dal düşen yaprak şaşkın uçan kuşlar
Eskiden sonbaharın bir güzelliği vardı
Gel gör ki Atatürk’ün ölümünden bu yana
Sonbahar dahi bir tuhaf bir başka geliyor
Vatan gerçeklerini hatırlatıp insana
Türk yüreklerimizi burka burka geliyor
Cahit Sıtkı Tarancı
Avuçlarıma Sığmıyor Yıldızlar
Öyle dalmışım ki bu akşamüstü,
Komşu arsadır gözümde gökyüzü.
Ben dünyadan bihaber bir çocuğum,
Kayıp zıpzıplarımı arıyorum.
Koşun çocuklar, koşun komşu kızlar,
Avuçlarıma sığmıyor yıldızlar.
Cahit Sıtkı Tarancı
Bahar Sarhoşluğu
İlk sevgilinin gülüşüne benzer
Bir Nisan havası değil mi esen?
Zincirlere, kelepçelere inat,
Kanatlarımı açmak zamanıdır;
Allah’a ısmarladık kaldırımlar.
Giyenler düşünsün dar elbiseyi,
Ölçülü sözü, hesaplı adımı
Ben kurtuldum kafeste kuş olmaktan;
Saltanat sürer gibi uçuyorum,
Erik ağacı gelin olduğu gün.
Hayranım bu şehrin bacalarına
İrili ufaklı hep bir ağızdan.
Nasıl derinden bu gökyüzüne doğru
Bir türkü söylüyorlar öyle sessiz!
Dumanın daim olsun güzel baca!
Yuvası saçakta kalan kırlangıç,
Yavrusu dallara emanet serçe,
Derken camiler üstünde güvercin
Minareler katından geçiyorum
Gökyüzü mahallesi İstanbul’un
Süt beyaz bir martıyım açıklarda
Gemilere ben yol gösteriyorum,
Buğday ve ilaç yüklü gemilere
Bir kanat vuruşta bulutlardayım;
Bir süzülüşte vatanım dalgalar!
Cahit Sıtkı Tarancı
Bayram Yemeği
Korkarım felekte bir gün
Bir bayram yemeğinde.
Anam, babam gibi kardeşlerim de,
En güzel dalgınlığında ömrün.
Beni gurbette sanıp
Keşke gelseydi bu bayram
Diyecekler.
Ve birdenbire yürekler,
Aynı acıyla yanıp
Hepsinin gözleri yaşaracak.
Öldüğümü hatırlayarak.
Cahit Sıtkı Tarancı
Ben Aşk Adamıyım
Dolaştığım denizlerce düşünüyorum,
Bineceğim son gemi değil midir
Hayır sahibi omuzlarda giden tabut.
Herkes gibi teselliye muhtaç olsaydım eğer,
Derdim ki: “Elbet bir ağlayanım olur benim de;
Ramazan geceleri Yasin okuyanım,
Baharda kabrime menekşe getirenim de.”
Fakat bütün bunlar da olur,
Yine tasa etmem,
Yine kırılmam kimseye.
Ben aşk adamıyım,
Sevmeye geldim insanları,
Gönlümle, elimle, kafamla sevmeye;
Hesapsız, karşılıksız,
Ayrılık gayrılık gözetmeden.
Gün gelip gidersem şayet,
Öyle severekten gideceğim ki,
Karanlık kıyılardan bile olsa,
Candan selamlarım,
Civarımdan geçecek gemileri;
Güneşli gemileri;
Şarkılı gemileri;
İçlerinde kendim varmışım gibi!
Cahit Sıtkı Tarancı
BİR ŞEY
I.
Bir şey ki hava gibi ekmek gibi su gibi
Lâzım insana lâzım onsuz yaşanılmıyor
Ana baba gibi dost gibi yavuklu gibi
Kalp titremeden göz yaşarmadan anılmıyor
Bir şey ki gözünüzde memleket kadar aziz
Aşk ettiğimiz kendimize dert ettiğimiz
Adını çocuklarımıza bellettiğimiz
Bir şey ki hasretine dayanılmıyor
II.
Bir şey daha var yürek acısı
Utandırır insanı düşündürür
Öylesine başka bir kalp ağrısı
Alır beni ta Bursa’ya götürür
Yeşil Bursa’da konuk bir garip kuş
Otur denmiş oracıkta oturmuş
Ta yüreğinden bir türkü tutturmuş
Ne güzel şey dünyada hür olmak hür
Benerci Jokond Varan Üç Bedrettin
Hey kahpe felek ne oyunlar ettin
En yavuz evlâdı bu memleketin
Nâzım ağabey hapislerde çürür
Cahit Sıtkı TARANCI
BİR ÖLÜNÜN AĞZINDAN
Kabrime çiçek getirenlere gülerim;
Gafil kişilermiş şu insanlar vesselâm;
Bilmezler ki, bu kabirle yoktur alâkam;
Ben o çiçeklerdeyim, ben o çiçeklerim.
Cahit Sıtkı TARANCI
BİZ NERDEYİZ SEVGİLİM?
Gecesi benden, mehtabı senden
Bir bahçesi var ki aşkımızın,
Mevsimlerdir dolaşırız, bitmez.
Kim demiş ki zamanla gül solar?
Bülbül hiç yorulur mu türküden?
Dilbersin işte, delikanlıyım.
Ne hikmettir bu Yarab, ne güzel!
Herhalde yeryüzünde değiliz;
Sahiden biz nerdeyiz sevgilim?
Cahit Sıtkı TARANCI
BUGÜN CUMA
Bugün cuma;
Büyükannemi hatırlıyorum,
Dolayısıyla çocukluğumu,
Uzun olaydı o günler!
Yere düşen ekmek parçasını
Öpüp başıma götürdüğüm günler!
O zaman inandığım gibi,
Sahiden bir öbür dünya varsa eğer,
Orada da cumaysa bugün,
Başında bulutlardan beyaz örtüsü,
Büyükannem namaz kılmaktadır,
Namahrem eli değmez seccadesinde;
Mekkei Mükerremeden getirilmiş.
Dilerim duasında unutmasın beni;
Günahkar olduğumu hatırlayarak.
Cahit Sıtkı TARANCI
ÇOCUKLUK
Affan Dede’ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
Cahit Sıtkı TARANCI
DEĞİŞİK
Sen her gün başka bir güzel olsan
Ben her gün başka bir âşık
Her göz göze gelişimizde
Yıldırımla vurulmuş gibi olsak
Yepyeni bir aşk olsa aramızdaki
Her seferinde
Ne harika olurdu yaşamak
Hele evlilik
Sen her gün başka bir güzel olsan
Cahit Sıtkı TARANCI
Deniz
Bu akşam vakti deniz,
O bütün hasretimiz,
Sanki gelmiş de dile,
Nedametin sesiyle,
Çarparak kafalara,
Yetmez mi, diyor deniz,
Karada çektiğiniz?
Cahit Sıtkı Tarancı
DÜŞTEN GÜZEL
İlktir baharın gömlümce geldiği
İlktir hem sarhoş hem ayık olduğum
Bir gerçek içindeyim düşten güzel
Sevdiğim gülüyor yanıbaşımda
Aşkından tâlihimin düzeldiği
Sen gökte ararken yerde bulduğum
Bir sende gördüm ince ruh ince bel
Sende murada erdim kırk yaşımda
Cahit Sıtkı TARANCI
Fani Dünya
İlk günden alıştığımız emektar aydınlık,
Anne yüzünde, dost yüzünde, evlat yüzünde;
Her sabah başlayan şeye doymadık,
Düşümüz gerçeğimiz ne varsa yeryüzünde.
Gökyüzü belledik şu ürperen maviliği,
Başımız darda kalınca el açtığımız yer;
Gökyüzüdür avutan akıllıyı deliyi,
Gökyüzünde bulutlar uçurtmalar ümitler.
Her mevsimiyle insanı ayrı ayrı saran,
Bunca güzelliği nasıl koyup gideceğiz;
Yaman çalacak o çalmayası saat yaman,
Geçmiş ola bir kez yumuldu mu gözlerimiz
Cahit Sıtkı Tarancı
Fikr-i Sabit
Ne bileyim ben
Kimdi Amerika’yı keşfeden
Ne eder beş kere beş
Güneyden mi kuzeyden mi doğardı güneş
Kaçıncı padişahtı Yavuz
Aylardan Nisan mı yoksa Temmuz
Ne bileyim nereye gider turnalar
Şeftali ne zaman çıkar
Bahçemde gül açmış ya karanfil
Umurumda değil
Sabahlara dek kadeh elde
Aklım fikrim o güzelde…
Cahit Sıtkı Tarancı
Gece Şarkısı
Âlemde gündüz gönlüme işkencedir;
Bence bayram ufukta gün bitincedir.
Günün geçit vermez karlı dağlarını
Sanki sihirbaz bir el eritincedir.
Bütün gün beklediğim bahar ki gece,
Gökte yıldızların da ümidincedir.
Yollar, yollarda nihayet içime denk,
Sonsuzlaşarak başı boş gidincedir.
Ben ister güleyim, ister ağlayayım,
Sesimi yalnız kendim işitincedir.
Âlemde gündüz gönlüme işkencedir;
Bence bayram ufukta gün bitincedir.
Cahit Sıtkı Tarancı
Gençlik Böyledir İşte
İçimi titreten bir sestir her gün.
Saat her çalışında tekrar eder:
“Ne yaptın tarlanı, nerede hasadın?
Elin boş mu gireceksin geceye?
Bir düşünsen yarıyı buldu ömrün.
Gençlik böyledir işte, gelir gider;
Ve kırılır sonra kolun kanadın;
Koşarsın pencereden pencereye.”
Ah o kadrini bilmediğim günler,
Koklamadan attığım gül demeti,
Suyunu sebil ettiğim o çeşme,
Eserken yelken açmadığım rüzgâr
Gel gör ki, sular batıya meyleder,
Ağaçta bülbülün sesi değişti,
Gölgeler yerleşiyor pencereme;
Çağınız başlıyor ey hâtıralar.
Cahit Sıtkı Tarancı
Gerçek
Can yoldaşın olmazsa olmasın
Yalnızım diye hayıflanmayasın
Eğilmiş üstüne gökyüzü masmavi
Bir anne şefkatine müsavi
Üç adım ötede deniz
Dosttur, ne öfkesi ne durgunluğu sebepsiz
Bir derdin varsa açılabilirsin ağaçlara
Ağaç yaprak verir sır vermez rüzgara
Ve kış yaz
Dalda kuş eksik olmaz
Dağ başında duman
Yanlızlık nedir göreceksin öldüğün zaman
Cahit Sıtkı Tarancı
GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
– Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
Cahit Sıtkı TARANCI
Gün Olur Ki
Gün olur ki ne gökyüzü para eder,
Ne deniz kenarı, ne bağlar bahçeler.
Gün olur ki ne kız ne rakı ne şiir,
Hiçbir sey insanı sarmaz, kandıramaz;
Her çeşmeden boş döner, elindeki tas.
Gün olur ki çıldırmak işten değildir.
Cahit Sıtkı Tarancı
Gündüz
Ey sâkin suları karıştıran el,
Balıklara huzur vermeyen dalgıç,
Ey zenginle fakir, çirkinle güzel
Arasında keskin parlayan kılıç.
Gündüz, ey sızlayan kalb, ağrıyan diş,
Ey yaşamaktaki tükenmez tasa,
Git sor niçin sana düşman kesilmiş,
Geceden geceye uçan yarasa.
Cahit Sıtkı Tarancı
Hâtıralar
Bilmem ki hâtıralar,
Ne istersiniz benden,
Gelir gelmez sonbahar?
Bu kanad çırpış neden?
Cama vuracak ne var
Ey eski hâtıralar
Sanmayın güller açar,
Bülbül değildir öten;
Bu rüzgâr başka rüzgâr
Ne istersiniz benden,
Bilmem ki hâtıralar,
Gelir gelmez sonbahar?
Cahit Sıtkı Tarancı
HEPİMİZE DAİR
Yalnız kendi başın mı dertli sanırsın,
Gölgesi yeryüzünde avare insan?
Taş da istemezdi yosun tuttuğunu;
Solmakta her çiçek kokusu uçunca.
Tasadır ağaca rüzgârda yaprağı;
Her kuş yanar az çok ölen yavrusuna;
Sivrisinek de halinden memnun değil;
Vızıltısı şikâyet makamındadır.
Cahit Sıtkı TARANCI
Her Günkü Şarkım
Şehirde bir kasvet,
Rüzgârda bu dâvet,
Enginde hürriyet,
Serde gençlik varken,
Beyaz açılırken
Bu mavi sularda
Her gün binbir yelken,
Âni bir kararda,
Edip şehre veda,
Niçin acep niçin
Sen de bir geminin
Yolcusu değilsin?
Şehirde bu kasvet,
Rüzgârda bu dâvet,
Enginde hürriyet,
Serde gençlik varken.
Cahit Sıtkı Tarancı
İlk Aşk
Felek ne kadar kahretse kalbimize,
Zaman zaman hatırladığımız olur,
Hangi dilber ilk aşkı tattırdı bize;
Bir bahtiyarla yaşadığımız olur.
Ah o yaz gecesi, o mehtap, o havuz!
Balkonundan gül atan cömert sevgili!
Aşkınla deli divane olduğumuz,
Sarmaşığa tırmandığımızdan belli.
Belki bugün bu yaşta tekrar olunmaz,
İlk aşk gecesinin masum yeminleri,
Fakat nerde ilk öpüşün verdiği haz?
Saadet bilmiyorum o hazdan gayri.
Cahit Sıtkı Tarancı
İnsan Hıçkırıkları
Geceyle bir durgunluk oldu suda
Balıklar yosunlar gibi uykuda
Dallarda rüzgar hışırtısı dindi
Bütün kuşlar yuvalarında şimdi
Korkusuyla başbaşa kaldı çiçek
Artık emniyette hem fil hem böcek
Yarab ! semada yıldız yerde kabir
Herşey bahtınca huzur içindedir
Ürperten bu sakin karıncaları
Baştan başa insan hıçkırıkları
Cahit Sıtkı Tarancı
KAR VE HATIRALAR
Kar yağıyor, yine kar, yine kar, yine mahşer gibi kar.
Sanki güller içinde gülen taze kadınlar,
Bana beyaz buseler, beyaz buseler yollar;
Sanki güller içinde gülen taze kadınlar.
Bir rüya görür gibi gözümde sevinçler var.
Beyaz bir sükût işte: kar yağıyor, kar, kar, kar;
Sanırım ki uçuyor gözümde hatıralar.
Beyaz bir sükût işte: kar yağıyor, kar, kar, kar…
Cahit Sıtkı TARANCI
Karasevda
Bir kere sevdaya tutulmaya gör;
Ateşlerde yandığının resmidir.
Aşık dediğin, Mecnun misali kör;
Ne bilsin alemde ne mevsimidir.
Dünya bir yana, o hayal bir yana;
Bir meşaledir pervaneyim ona.
Altında bir ömür döne dolana
Ağladığım yer penceresi midir?
Bir köşeye mahzun çekilen için,
Yemekten içmekten kesilen için,
Sensiz uykuyu haram bilen için,
Ayrılık ölümün diğer ismidir.
Cahit Sıtkı Tarancı
Karanlıktaki Hazine
Karanlığa sevgiyle baktığım gece gördüm
Hala o güven sevinciyle uçmakta gönlüm
Süründüğümüz bu çamur deryasından uzak
Bu yerlere uğramamış bir bahar içinde
Gerçekten cennet misali bir dünya kuracak
Gürbüz nesiller büyüyor sağlıklar içinde
Çocuklarımız torunlarımız var içinde
Cahit Sıtkı Tarancı
Korktuğum Şey
Gün çekildi pencerelerden;
Aynalar baştan başa tenha.
Ses gelmez oldu bahçelerden;
Gök kubbesi döndü siyaha.
Sular kesildi çeşmelerden;
Nerden dolacak bu taş nerden,
Nergislerin açtığı yerden
Ey kuş uçurtmayan ejderha?
Ne yardan geçilir, ne serden;
Korkuyorum bu gecelerden.
Bel bağladığım tepelerden
Gün doğmayabilir bir daha.
Cahit Sıtkı Tarancı
KORKUNÇ GÜZEL
Bu el titremesi kadeh tutarken
Bu yaşta nasıl koyuyor insana
Orhan gibi vaktinde gitmek varken
Değer mi oyalanmana
Rakıdan tütünden beter alışık
Olduğumuz korkunç güzel bir şey var
Tutmuş bırakmaz bizi bir sıkımlık
Canımız çıkana kadar
Cahit Sıtkı TARANCI
Kulak Ver Ki…
Kulak ver ki havasında bahçemizin,
Gök maviliğinden, dal yeşilliğinden
Bir türkü söylenmede kendiliğinden;
Nasıl dinlersen öyle, sen veya hazin.
Kulak ver, dolaşan ruhumuzu tel tel;
Dallardaki tomurcukları ürperten
Bir türkü söylenmede kendiliğinden;
Dinlenmedikçe ömrün artar, öyle güzel!
Cahit Sıtkı Tarancı
Madem Ki Vakit Akşam
Mademki vakit akşam,
Madem ne evim barkım,
Ne de bir tek âşinam,
Açılsın gizli sofram,
Gelsin kadehte rakım,
Dostum, neşem ve şarkım!
Mademki vakit akşam!
Cahit Sıtkı Tarancı
Meşgale
Kimi insan derbeder
Ömrünü heba edip gider
Kimisi maişet derdine düşmüş
Rahattan bihaber
Olmayacak işler peşinde
Kimisi taban teper
Kimisi dul kimisi yetimdir
Alınyazısı kahreder
Aklından zoru var kiminin
Merhamet ister
Ben sevda çekerim
Hepsinden beter.
Cahit Sıtkı Tarancı
Mezarlık
Ve şehrin şenliğine karşılık
Susar servileriyle mezarlık.
Susar ve hatırlar: – Bu kırık
Aynadaki hazin perişanlık
Sizindir, siz gafil, siz bihaber
İnsanlar bilseydiniz ne bekler
Bir gün açmak için bu çiçekler;
Ölülerin sükûnu çiçekler
Cahit Sıtkı Tarancı
MİSAFİR
Bir gece misafirim olsan yeter,
Dolar odama lavanta kokusu;
Soğur sevincinden sürahide su.
Ay pencerede durup durup güler.
Havva kızlarının en dilberini
Görsün diye aya karşı soyunsan!
Okşasam, öpsem, koklasam bir zaman,
Vücudunun ürperen her yerini.
Teneffüs eder gibi seviştikçe,
Doğacak çocuğum aklıma gelir;
Şiir söylerim saadete dair,
Odama misafir olduğun gece.
Cahit Sıtkı TARANCI
NÜ
Uykusuz gecemde bir kadın!
Gözlerinin ay ışığında
Vücudu kar beyazlığında;
Saçları bir hazine altın.
Ne ateşimden haberi var,
Ne bilir çıplak olduğunu;
Varlığını ve yoksulluğunu
Duymadan güzel ve bahtiyar!
Cahit Sıtkı TARANCI
Oyun
Uçtu uçtu leylek uçtu
Uçtu uçtu masa uçtu
Uçtu uçtu semahat uçtu
Uçtu uçtu. . .?
Ne uçtu sanırsınız çocuklar
Uçtu uçtu gençliğim uçtu
Cahit Sıtkı Tarancı
Ölüm
Sözünde durmadı mavi gökler;
Gün kararıyor gitgide ölüm.
Akşam yeli nedameti söyler;
Nedamet yer etti bende ölüm.
Ne yapsam, gün doğmuyor gönlümce;
Sudur akar kendi bildiğince,
Hangi pencereye koşsam gece;
Gitmiyor bu can bu tende ölüm.
Ne vefasız geçmişten hayır var,
Ne gelecekler imdada koşar,
Çoktandır tekneyi aldı sular;
Çoktandır ümitler sende ölüm.
Cahit Sıtkı Tarancı
ÖLÜMDEN SONRA
Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak..
Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bize arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok.
Cahit Sıtkı TARANCI
ÖMRÜMDE SÜKUT
Çıngıraksız, rehbersiz deve kervanı nasıl,
İpekli mallarını kimseye göstermeden,
Sonu gelmez kumlara uzanırsa muttasıl,
Ömrüm böyle esrarlı geçecek ses vermeden,
Ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika,
Bir buz parçası gibi kendinden eriyecek.
Semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka,
Yaşayıp öldüğümü kimseler bilmeyecek!
Cahit Sıtkı TARANCI
Paydos
Paydos bundan böyle çılgınlıklara!
Sert konuşmaya başladı aynalar,
Yetişir koştum aşkın peşi sıra;
Bitirdi beni bu içki, bu kumar.
Ne saklayayım gaflet ettiğimi,
Elimle batırmışım gençliğimi;
Binip gideceğim en güzel gemi!
Aldığını geri vermez dalgalar.
Meyhaneler, sabahçı kahveleri,
Cümle eş dost, şair, ressam, serseri,
Artık cümbüşte yoksam geceleri
Sanmayın tarafımdan hıyanet var.
Yaş ilerliyor… Artık geçti bizden;
Kişi ev bark edinmeli vakitken.
Gün gelince biz değil miyiz ölen?
Cenazemiz yerde kalmasın dostlar!
Cahit Sıtkı Tarancı
Perişan Sofra
Öldü; ne rüzgârlar girdi içeri,
Ne bir kuş havalandı pencereden.
Öldü; kimse görmedi melekleri;
Sorma nasıl habersiz gitti giden.
Bir uzun sefere çıktı, diyorlar;
Gemiyi gören var mı? hani deniz?
Sen gittin, soframız oldu târumar;
Doğan günü yadırgıyor hâlimiz.
Cahit Sıtkı Tarancı
Renkler
Gündüze alışan renkler,
Her gece perişan renkler.
Eşyada bakış mısınız,
Zamanda akış mısınız,
Gözümde hatıralar mı?
Yekpare varlığımı
Siz misiniz parçalayan,
Farksız kırık aynalardan?
Sizde mi yaşamaktayım,
Gülmekte,ağlamaktayım,
Gündüze alışan renkler,
Her gece perişan renkler?
Cahit Sıtkı Tarancı
Sanatkârın Ölümü
Gitti gelmez bahar yeli;
Şarkılar yarıda kaldı.
Bütün bahçeler kilitli;
Anahtar Tanrıda kaldı.
Geldi çattı en son ölmek.
Ne bir yemiş, ne bir çiçek;
Yanıyor güneşte petek;
Bütün bal arıda kaldı.
Cahit Sıtkı Tarancı
Sayıklıyan Ağaç
Güzü duymıyagörsün ağaç,
Artık her günü bir işkence;
Bir hayale dalar her gece,
Başında gök ürperen bir taç.
Göz kırparken ona yıldızlar,
Baharında sanıp kendini
Çağırır eski bülbüllerini
Ağaç pırıl pırıl sayıklar.
Cahit Sıtkı Tarancı
Serenad
Kimdir bana gülümseyen yeşillik balkonundan
Demek gecelerden sonra nihayet gün doğuyor.
Bir gülüşündü gençliği döndürdü yolundan;
Yanan şu alnım elinin gölgesiyle soğuyor.
Güzelsin ya, ne olursan ol, girdin hikayeme;
Çok değil evi barkı unutup sana uyduğum,
Ancak sen tazelikte gül yaraşır pencereme;
Uykusuz gecelerimde kokusunu duyduğum.
Eğil bak suya, ordadır güzelliğin, gençliğin.
Sen gel beni dinle, günlerimiz heba olmasın
Yorgun başımı göğsünde emniyette bileyim;
Artık taslarımız ayrı çeşmelerden dolmasın.
Cahit Sıtkı Tarancı
Şaşırdım Kaldım
Şaşırdım kaldım nasıl atsam adım;
Gün kasvet gece kasvet.
Bulutlar, sisler içinde bunaldım;
Gök mavisine hasret.
Olmuyor seni düşünmemek Tanrım,
Ummamak senden medet.
Suyun dibine vardı ayaklarım;
Suyun dibinde zulmet.
Kalmadı ümidin soluk ve cılız
Işığında bereket.
Ve ölüm, kapımda kişner, sabırsız
Bir at oldu nihayet,
Cahit Sıtkı Tarancı
ŞİİR
Kızoğlan kız güzelliğinde şiir;
Hem sevgili hem dost hem anne yüzü.
Hala beni mest ettiği gecedir
Sanırım hem yeryüzü hem gökyüzü.
Mecnunum: şikayet etmem Leyla’dan;
Başıma ne dertler açtığı halde.
Ne mümkün vazgeçsin bu sevdadan?
Bir kerre karar kıldık bu hayalde.
Cahit Sıtkı TARANCI
Şubat Günü
Kim ne bilsin neydi beni uyutan?
Uyanmadığım o sabah uykudan.
Henüz yaşıyordum yeniden yeni
Bir şubat gününün güzelliğini.
Türkü kalmasın diye söylenmedik,
Bendim o yağan kar, âsude şenlik,
Dağlara, ovalara, şehirlere;
Sevgilinin hülyalarına göre.
Cahit Sıtkı Tarancı
Yalnızlığa Dair
Can yoldaşın olmazsa olmasın
Yalnızım diye hayıflanmayasın,
Eğilmiş üstüne gökyüzü masmavi
Bir anne şefkatine müsavi.
Üç adım ötede deniz
Dosttur, ne öfkesi ne durgunluğu sebepsiz.
Bir derdin varsa açabilirsin ağaçlara
Ağaç yaprak verir, sır vermez rüzgara
Ve kış yaz,
Dalda kuş eksik olmaz
Dağ başında duman
Yalnızlık nedir göreceksin
öldüğün zaman.
Cahit Sıtkı Tarancı
Yalnızlık Macerası
Öyle yalnız kaldım ki hayatımda
Kimi gün öldüm kimi gün ilah oldum
Çok zaman annemin dizlerine hasret
Koydum başımı kendi dizlerime
Doya doya ağladım
Paylaşırsa dost paylaşırmış
İnsanın derdini sevincini
Dost ümidiyle ortalığa düşmeye gör
Hangi kapıyı çalsan kimseler yok
Hangi omuza dokunsam yabancı çıkar
Aşık mı olmadım taparcasına
Bir Mecnun geçti o çöllerden bir de ben
Diz mi çektirmedim alemde Kerem gibi
Ferhat gibi gürz mü sallamadım dağlara
Ne Leyla yar oldu bana ne Aslı ne Şirin
O gün bugün sırtımı kendim sıvazlıyorum
Sabahları sokağa çıkmadan evvel
Cesaret şairim cesaret
Kendi saçlarımı okşuyorum geceleri
Sevgilimin saçları niyetine.
Cahit Sıtkı Tarancı
Yanılgı
Değil kardeşim değil , dal yeşil gök mavi değil
Bilsen ben hangi alemdeyim sen hangi alemde
Aklından geçer mi dersin, aklımdan geçen şeyler
Sanmam
Yıldız ve rüzgar payımız müsavi değil
Sen kendi gecende gidersin ben kendi gecemde
Vazgeç
Ayrıdır bindiğimiz gemiler
Cahit Sıtkı Tarancı
Çeviri Şiirleri
BALKON
Hâtıralar annesi, sevgililer sultanı
Ey beni şâdeden yâr, ey tapındığım kadın.
Ocak başında seviştiğimiz o zamanı,
O cânım akşamları elbette hatırlarsın.
Hâtıralar annesi, sevgililer sultanı.
O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan!
Ya pembe buğulu akşamlar, balkonda geçen
Başım göğsünde, ne severdin beni o zaman!
Ne söylediysek çoğu ölmeyecek şeylerden!
O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan!
Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!
Kâinat ne derindir, kalp ne kudretle çarpar!
Üstüne eğilirken ey aşkımın pınarı,
Sanırdım ciğerimde kanının kokusu var.
Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!
Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece.
Seçerdim o karanlıkta gözbebeklerini
Mestolur, mahvolurdum nefesini içtikçe
Bulmuştu ayakların ellerimde yerini.
Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece.
Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak;
Yeniden yaşadığım, dizlerinin dibinde
O “mestinâz” güzelliğini boştur aramak,
Sevgili vücudundan kalbinden başka yerde,
Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak;
O yeminler, kokular, sonu gelmez öpüşler,
Dipsiz bir uçurumdan tekrar doğacak mıdır?
Nasıl yükselirse göğe taptaze güneşler.
Güneşler ki en derin denizlerde yıkanır.
O yeminler, kokular, sonu gelmez öpüşler!
Charles BAUDELAIRE
Çeviri : Cahit Sıtkı TARANCI
FANTAZYA
Bir hava bilirim, dünyalara değişmem:
Bütün Rossini, Mozart, Weber sizin olsun.
Çok eski bir hava, ağır, hazin, muhteşem;
Yalnız ben duyarım onda ne varsa füsun!
Ne zaman o havayı dinliyecek olsam
Ruhum gençleşiverir birden iki asır.
Onüçüncü Louis devridir, vakit akşam!
Batan günle sararmış bir yamaç uzanır.
Camları kızıla çalan renklerle yanar,
Kiremitten bir şato, köşeleri taştan.
Etrafı çepçevre bağlar, bahçeler, parklar;
Bir dere akıyor çiçekler arasından.
Kömür gözlü bir kumral en üst pencerede;
Eskidir geçmiş zaman esvapları eski.
Görmüşlüğüm var bu kadın, ama nerde?
Hatırlıyorum, başka bir hayatta belki!
Gérard De NERVAL
Çeviren: Cahit Sıtkı TARANCI
GÖK ÖYLE MAVİ
Gök öyle mavi, öyle durgun,
Damlar üzerinde!
Yeşil bir dal sallana dursun,
Damlar üzerinde!
Ürpertip gökyüzünü birden,
Bir çan tın tın eder.
Bir kuştur şu ağaçta öten;
Türküsünü söyler.
İşte hayat! aç gözünü gör;
Bak ne kadar sade.
Her günkü sâkin gürültüdür,
Şehirden gelmekte.
Ey sen ki durmadan ağlarsın,
Döversin dizini;
Gel söyle bakalım ne yaptın,
N’ettin gençliğini?
Paul VERLAINE
Çeviri: Cahit Sıtkı TARANCI
GREEN (YEŞİL)
İşte yemişler, çiçekler, yapraklar ve dallar!
İşte kalbim, çarpıntısı yalnız senin için!
O bembeyaz ellerin kalbimi kırmasalar!
Bu küçük armağanı dilerim hoş göresin.
Ben geldim işte, çiğlerle bezenmiş olarak;
Alnımda seher yelinin dondurduğu çiğler,
Yorgunluğumu alsam ayak ucunda bırak!
Hayal etsem o tatlı demleri birer birer.
Bırak unutayım başımı taze göğsünde!
Hâlâ aklımda lezzeti son öpüşlerinin.
Hayırlı fırtınadan sonra sakin, asude,
Uyusam biraz, madem uzanmış dinlenirsin.
Ülkü, 16.7.1945
Paul VERLAINE
Çeviri: Cahit Sıtkı TARANCI
SAATLERİM
İnsan oldum kaya oldum
İnsanda kaya oldum kayada insan
Havada kuş oldum kuşta gökyüzü
Soğukta çiçek, güneşte nehir oldum
Şebnemde parlayan şey
Kardeşçesine yalnız kardeşçesine hür
Paul ÉLUARD
Çeviri: Cahit Sıtkı TARANCI
SEYAHATE DAVET
Kardeşim, yavrum,
Sana benzeyen bir yer
Düşünüyorum;
Gidip orda beraber
Yaşamanın, sevmenin,
Sevmenin ve ölmenin
O yerde bir gün,
Saadetini düşün.
Karışık göklerinin
Islak güneşlerinde,
O hain gözlerinin,
Bol yaşları içinde
Daima parıltılı
Gözlerinin esrarlı
Cazibesi var.
Orda ne varsa süs, sükun ve şehvet,
İntizam ve güzellikten ibaret.
Üstünde güya
Senelerin cilası
Parlayan eşya
Süslerdi odamızı;
Bu bulunmaz çiçekler,
Kokularını amber
Kokularına
Mezcederdi boyuna!
Orda tavanlar zengin,
Ve derindir aynalar;
Her köşede sevdiğin
O şark ihtişamı var.
Her şey kendi dilince
Ses verir bize;
Ve kalbini gizlice
Gösterir bize.
Orda ne varsa süs, sükun ve şehvet,
İntizam ve güzellikten ibaret.
Bir baksaydın bu
Kanallarda ne kadar
Serseri ruhlu,
Uyuyan gemiler var;
Hem gidermek içindir
İnan ki en küçük bir
Arzunu, onlar
Uzaktan geliyorlar.
O akşamlarda gurup,
Tarlalar ve kanallar
Ve bütün şehri yakut
Ve altınlara boğar.
Orda kainat hulya
İle sarhoştur,
Sıcak, sıcak bir ziya
İçinde uyur.
Orda ne varsa süs, sükun ve şehvet,
İntizam ve güzellikten ibaret.
Charles BAUDELAIRE
Çeviri : Cahit Sıtkı TARANCI