Düşünmekten bir şeyleri uygulamaya koyacak vakit bulamadık.

Cenap Şahabettin Peyami Safa’ya gelip:
“Üstat, kafamın içinde bir düşünce var bir haftadır söylesem mi yoksa sussam mı?”
Diye sorar. O da:
“Bırakıver garibanı bir haftadır yalnızlıktan bunalmıştır içerde.”
Diye latife eder.

Her gün nice olayla karşılaşıyoruz. Düşünmek mi? Aslaaaa… Aklımızın köşesinden geçmeyen nice olay.

Bir bakıyorsun TEOGu getirenler bandolarla geri kaldırıyor. Önce mülakatları koyduk. layık olanlar gelsin istedik devlete. Şimdide kaldırdık liyakat gelsin diye… Stalin’in tavukları gibi olduk hepimiz.
Stalin halk için tavuk tanımlamasında bulunur. Etrafındakiler nasıl yani diye sorunca, bir canlı tavuk getirttirir. Mevsim kıştır ve dışarısı lapa lapa karlıdır. Tavuğu eline alır tüylerini canlı canlı soyar. Sonra tavuğu yere bırakıp kapıyı açtırır. İçerisine kuvvetli soğuk girince tavuk oradan oraya soğuktan kaçar. Tüyleri yoktur canı yanar. Stalinin ayakları arasına sığınır imdat bekler. Cellatına aşık millet stalin’in tavuğu gibidir.

Hani buram buram şarkılar kuşatmıştı etrafımızı. “Eylülde gel okul yoluna.” Aradan yıllar geçti
“Eylülde gel demiştim sana, tam 18 eylül geçti aradan gelmedin.” Aradan ikinci 18 yıl da geçecek anlaşılan.

Hani dağlar önümüzde set olmuştu. Her uzanışta elimiz kolumuz bağlı. Dağlar yol oldu ormanlar site. 18 eylül değil 18 ekim de geçse yollarımız yine şose. Katıra muhtaç ömrüm.

Hani hicrete gereksinim var derdin. Miladi mi Hicri mi soramadım. Bir hicri Yıl da döndü bu geceişte. Mısır takvimlerine muhtaç kaldım bu gece. 12 hayvanlı takvimin hayvanı olmayan yaprağına muhtaç kaldım.

Hani 67 vilayet şehirde ara beni derdin. Birileri önce Tansu Hanım’ın kulağına fısıldadı sırrımızı. 68, 69, derken 81’i bulduk. Daha kaç vilayet dolaşacağız aylarca.

Hani okullar sınavsız olacak derdin. TEOG kalkıyor işte. Sıra YGS ve LYS de. AYT, TYT, LGS… Etrafımız üç harfli sınavların çemberi. Daha kaç sınavı geride bırakmam lazım. Daha kaç KPSS geride kalmalı. 18 KPSS geçti aradan gelmedin. TUS muydu kastettiğin soramadım.

Hani kartal’ın gözyaşlarını bir kadehe doldurmamı isterdin. Sana tamam demiştim hani. Bilemedim Erciyes’in karının erimeyeceği gibi kartalın gözyaşlarını içine akıttığını. Altınboynuz gibi Haliç’in diplerine düçar kaldım.

Hani ibibikler öter ötmez oradayım derdin. Yurdumun her tarafında çiftlikler kuruldu kalmadı canlı ibibiklerimiz. Gerçek çiftlik kuramam belki. Sanal çiftlik çevirdi çevremizi. Her taraf süt bankası… Her taraf kuş sesi. İbibiklerin yerine ben ötsem diye soramadım 18 kasım geçti aradan.

Hani domino teoremi var derdin. O teori gerçek olur olmaz oradayım derdin. Domino taşlarını dizdim üst üste. 1, 2, 3, 4, 5, 6,daha kaç dizeceğim soramadım. Cahilliğimi bağışla bilemedim uluslararası politikada bir teori olduğunu. Taşlar elimde öylece kala kaldı. 18 aralık geçti aradan.

Vietnam’dan da çıktı Amerika. İkiz kuleleri de yok. Teori de kalmadı büsbütün.

Hani bir gol kralımız olursa gelirim derdin. Tanju’ya giydirdik ayakkabıyı. Maliyeciler peşinde. Elimde boş bir kutu kaldı sadece. Sen içi dolu sandın yürüttü kutularımı. Ayakkabı kutuları para kutularına döndü. Tanju yerine gol makineleri mi ithal etsem İspanya’dan şimdi. Yahut referanduma mı gitsem büsbütün. 18 Yılbaşı da geçti aradan.

Reyin rengi belli. İstikamet belli. Yol belli. Daha kaç fasikül kitap yakacağım ocakta. Kalorifer duman duman. İçimde umman…

Hani yakala beni derdin. Elimi uzattım aya. O nurumu yakalarım sandım. Şalkı vururken suya yakamozlarına aldandım boşluğa uzandım. 18 ocak geçti aradan.

Hani doğum günümde gel demiştin. Pasta sordum en güzelinden çeşit çeşit. Renk renk bir sürü pasta… Işıl ışıl olmalı dedim her taraf hepsinin üstünde mumlar.
Sahi kaç şubat geçti aradan yalnız? Hani ufukta gözlerimiz sabit. Hani parmaklarımız boşlukta askıda.
İşte alçılanmış organlarım. İşte harabelenmiş umutlarım.
İşte kutuları yok olmuş hayallerim.
İşte ovaya dönen dağlarım. Yol bilmez takvim işlemez saatlerim ve bir yığın mum eriği.



Süleyman Yüksel