Ümit Yaşar Oğuzcan

Hayatı

Ümit Yaşar Oğuzcan

Doğum 22 Ağustos 1926 Tarsus, Mersin,
Ölüm 4 Kasım 1984 İstanbul,
Meslek Şair, Bankacı
Milliyet Türk
Dönem 1947 – 1984
Edebî akım İnsanoğlu 1947

Ümit Yaşar Oğuzcan (22 Ağustos 1926, Tarsus – 4 Kasım 1984, İstanbul) Türk şairdir.

 

Tarsus’ta Güzide Hanım ve Memur Lütfü Bey’in oğlu olarak dünyaya geldi. O her zaman hayatını doldurması gereken bir çile olarak gördü. Çünkü çocukluğu kazalarla ve sakatlıklarla geçti. 3 yaşına kadar aslında her şey normaldi. 3 yaşında ayağını kırdığında zincirleme bir süreci de başlatmış olduğunun kimse farkında değildi. 4 yaşında mangala oturmuştu. 5 yaşına geldiğinde 20 basamaklı bir taş merdivenden yuvarlanışı ve sonrası çok acılıydı. 7 yaşında başına evdeki sandığın kapağını düşürdü. Yine bu dönemde kızamık geçiriyordu ve çok ateşli geçirdiği bu hastalık sonucu kekeme oldu. 14 yaşında apandisit, 19 yaşında böbrek, 30 yaşında da bademcik ameliyatı oldu. Çocukluğu, gençliği ve sonrası bir şekilde talihsizliklerle doluydu. Aslında bunca zamanlık serüveni düşünürsek, kendi adına ne yaşamış olursa olsun, Ümit Yaşar kesinlikle bu dünyayı şereflendiren insanlar arasındaydı.
1937’de Eskişehir İlkokulu’ndan, 1940’da Konya Askeri Ortaokulu’ndan mezun oldu. Lise eğitimini ise, Eskişehir Ticaret Lisesi’nde tamamladı. 1946 yılında artık liseden mezun olmuştu ve hemen işe başlayabilirdi.
Ümit Yaşar liseyi bitirir bitirmez Osmanlı Bankası’nda işe başladı. Sonraki adresi Türkiye İş Bankası oldu. 1948 – 1960 yılları arasında bir bankacı olarak Adana, Ankara, İstanbul’u dolaştı. Kısa bir süre Yapı Kredi’de de çalıştıktan sonra İstanbul Akbank Genel Müdürlüğü’ne Krediler İkinci Müdürü olarak atandı. Buradan sonraki durak da, Türkiye İş Bankası Yayınları Müşavirliği oldu. Bu mesleği terfileriyle 30 yıl sürdürecekti. Halkla ilişkiler müdür yardımcısı görevinde iken hizmette otuz yılını doldurunca kendi isteğiyle Haziran 1977’de emekliye ayrıldı.
İstanbul’da kendi adını taşıyan bir sanat galerisi kurdu.

 

Şiir hayatına 1940’ta Yedigün şairleri arasında başlayan ardından 1975 yılında 33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve biyografik eser, toplam 50 kitap çıkarmış bulunan, şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle tanınır. Genellikle Faruk Nafiz Çamlıbel duyarlılığında ve aşk, ayrılık, özlem temaları ekseninde çoğalttığı şiirini, 1973 yılında büyük oğlu Vedat Oğuzcan’ın vefatı üzerine, hayatın boşluğu, ölüm ve acı gibi derinliklere, öz ve biçim yoğunlaştırmalarına yöneltti. Hayatı boyunca melankolik bir yaşam sürdü. Oğlu Vedat’ın Galata Kulesi’nden kendini bıraktığı vakit avcunda “Öyle ölünmez, böyle ölünür.” yazdığı rivayet edilir.

 

Ümit Yaşar bu çalkantılı süreci 5 döneme ayırıyordu: Uyanış (1941 – 1954), Arayış (1954 – 1960), Çalkalanış (1960 – 1964), Kaynayış (1964 – 1970) ve Duruluş ( 1970 – 1982).

 

22 yaşında iken Ulufer Özhan ile evlendi. Vedat ve Lütfü adında iki oğlu dünyaya geldi.Evliliğini de şiirle anlatmıştır.
Yaşı varır yirmi ikiye
İçkiyi sigarayı kadını öğrenir
Çöker omuzlarına maişet derdi
Gece gündüz şiir yazar bir yandan
Yazar ya…

Kavak yelleri eser başında
Değmez ayakları yere bir türlü
Bu arada evlenir nasılsa
Çoluk çocuk sahibi olur
Olur ya…


Eserleri

Mustafa Kemal’i Düşünüyorum
İnsanoğlu (1947)
Dolmuş (1955)
Üstüme Varma İstanbul (1961)
Sahibini Arayan Mektuplar (1961)
Yeni Dünya Rekoru (1961)
Sevenler Ölmez (1962)
Çigan Gözler (1962),
Ötesi Yok (1963)
Hüzün Şarkıları (1963)
Bir Gün Anlarsın (1965)
Sadrazamın Sol Kulağı (1965)
Mihribana Şiirleri (1965)
İnşallahla Maşallahla (1965)
Taşlar ve Başlar (1966)
Seni Sevmek (1966)
Toprak Olana Kadar (1968)
Göbek Davası (1968)
Ben Seni Sevdim mi (1968)
Halktan Yana (1969)
Aşk mıydı O (1969)
Önce Sen Sonra Ben (1971)
Rübailer (1972)
Acılar Denizi (1973)
Yalan Bitti (1975)
En Eski Yalnızlığımdın Sen Benim (1978)
Dikiz Aynası (yergi şiirleri, 1982)
Oğul koşması
Her Gece Sen
Beşinci Mektup
Milyon Kere Ayten
Bir Başka İstanbul
Beni Unutma
Ben Senin En Çok
Dostlar Seni Unutur mu?
Bekleyenler İçin




Şiirleri

 

    • Galata Kulesi
    • Bir Gece Ansızın Gelebilirim
    • Dost Bildiklerim
    • Sevi Şiiri
    • Acılar Denizi
    • Ayrılanlar İçin
    • Bekleyenler İçin
    • Ben Bir Eylül Sen Haziran
    • Ben Seni Sevdim mi
    • Beşinci Mektup
    • Beyaz Güvercin
    • Birgün
    • Bir Gün Anlarsın
    • Çaresiz
    • Bana Bir Şarkı Söyle
    • Diyebilseydim
    • İnsan Kendini Bir Yerde Bırakmalı
    • Gözlerim Gözlerinde
    • Her Gün Seninle
    • İmkansız Aşk
    • Karanlıklar Üstüne
    • Oğul Koşması
    • Seninle Ölmek İstiyorum
    • Dağ Rüzgarı
    • Çıkmaz Sokak
    • Gerçekten Sevmek
    • Unutma ki
    • Unutulmayanlar
    • Unutamamak
    • Unutamıyorum
    • Kavuşma Günü
    • Milyon Kere Ayten
    • Serenat
    • Hatırlama
    • Her Sabah Seninle Başlar
    • Islak Gül
    • Kanser
    • Mektup
    • Mektup II
    • Ölüm Gelmişse
    • Senden Öncesi Yoktu
    • Adak
    • Ayrılırken
    • Beni Unutma
    • Bir Ayrılık Gününde
    • Bir Yerde Ölüm Güzel Oluyor
    • Birgün Kapına Gelsem
    • İşte Ben
    • İnsan Bir Kere Ölür
    • Kum
    • Ümitsiz Aşklar İçin
    • Rıhtımda
    • Sessizce Ölmek
    • Tanrı Bile Ağlar
    • Yıkık

 

  • İzin’deyiz

     

  • Softa Koşması

     

  • Maskelerin Altındakiler

     

  • Siyasete Taşlama

     

  • Kuyruk Gazeli

     

  • Sülü Çocuk

     

  • Süleyman’a Gazel

     

  • Sandık Başında

     

  • Şarklık Kafası

     

  • Sadrazamın Kavuğu

     

  • Padişahım Çok Yaşa

     

  • Ağır Hakaret

     

  • Cennet Cennet Dedikleri

     

  • Güzellik Enstitüsü

     

  • Bir Politikacı Konuşuyor

     

  • Sıkı Rejim

     

  • Karanlıkta Uyuyanlar

     

  • Koltukname

     

  • Bu Düzen

 

GALATA KULESİ

6 Haziran 1973



Pırıl pırıl bir yaz günüydü

 

Aydınlıktı, güzeldi dünya

 

Bir adam düştü o gün Galata Kulesi’nden

 

Kendini bir anda bıraktı boşluğa

 

Ömrünün baharında

 

Bütün umutlarıyla birlikte

 

Paramparça oldu

 

Bir adam benim oğlumdu…



Gencecikti Vedat

 

Işıl ışıldı gözleri

 

İçi

 

Bütün insanlar için sevgiyle doluydu

 

Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa

 

Kendini bir anda bıraktı boşluğa

 

Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün

 

Zaman durdu

 

Bir adam düştü Galata Kulesi’nden

 

Bu adam benim oğlumdu



“Açarken ufkunda güller alevden”

 

Çıktı, her günkü gibi gülerek evden

 

Kimseye belli etmedi içindeki yangını

 

Yürüdü, kendinden emin

 

Sonsuzluğa doğru

 

Galata Kulesi’nde bekliyordu ecel

 

Bir fincan kahve, bir kadeh konyak

 

Ölüm yolcusunun son arzusu buydu

 

Bir adam düştü Galata Kulesi’nden

 

Bu adam benim oğlumdu



Küçüktü bir zaman

 

Kucağıma alır ninniler söylerdim ona

 

“Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni”

 

Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat



6 Haziran 1973

 

Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini

 

Bu nankör insanlara

 

Bu kalleş dünyaya inat

 

Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona

 

“Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat”…



Ümit Yaşar OĞUZCAN



BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİM



Bu kadar yürekten çağırma beni

 

Bir gece ansızın gelebilirim

 

Beni bekliyorsan, uyumamışsan

 

Sevinçten kapında ölebilirim



Belki de hayata yeni başlarım

 

İçimde küllenen kor alevlenir

 

Bakarsın hiç gitmem kölen olurum

 

Belki de seversin beni kim bilir



Kal dersen, dağlarca severim seni

 

Bir deniz olurum ayaklarında

 

Aşk bu özleyiş bu, hiç belli olmaz

 

Kalbim duruverir dudaklarında.



Ya da unuturum kim olduğumu

 

Hatırlamam belki adımı bile

 

Belki de çıldırır, deli olurum

 

Sana kavuşmanın heyecaniyle



Aşk bu, bilinir mi nereye varır

 

Ne durdurur özleyeni, seveni

 

Bakarsın ansızın gelebilirim

 

Bu kadar yürekten çağırma beni.



Ümit Yaşar OĞUZCAN



DOST BİLDİKLERİM



Sanırdım gündüzdü onlarla gecem

 

İçimde ümitti dost bildiklerim.

 

Ne zaman yıkılıp yere düştüysem

 

Bırakıp da gitti dost bildiklerim.



Hepsi varken baharımda, yazımda;

 

Kışın bir burukluk kaldı ağzımda,

 

Seneler senesi oysa gözümde

 

Cihana eşitti dost bildiklerim.



Nerede o sözlere kandığım günler?

 

Her gülen yüzü dost sandığım günler;

 

Acıdan kahrolup yandığım günler

 

Ta canıma yetti dost bildiklerim.



Meydana çıkalı asıl çehreler

 

Aydınlanmaz oldu artık geceler

 

Yalanlar tükendi, indi maskeler

 

Birer birer bitti dost bildiklerim.



Korkar oldum bana “dostum” diyenden

 

Yoksa yok olandan,varsa yiyenden

 

Ne onlardan eser kaldı ne benden

 

Beni benden etti dost bildiklerim.




Ümit Yaşar OĞUZCAN



SEVİ ŞİİRİ



Ben senin en çok sesini sevdim

 

Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi

 

Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren

 

Bana her zaman dost, her zaman sevgili



Ben senin en çok ellerini sevdim

 

Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak

 

Nice güzellikler gördüm yeryüzünde

 

En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak



Ben senin en çok gözlerini sevdim

 

Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil

 

Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar

 

Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil



Ben senin en çok gülüşünü sevdim

 

Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran

 

Unutturur bana birden acıları, güçlükleri

 

Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman



Ben senin en çok davranışlarını sevdim

 

Güçsüze merhametini, zalime direnişini

 

Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında

 

Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini



Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim

 

Tüm çocuklara kanat geren anneliğini

 

Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada

 

Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini



Ben senin en çok bana yansımanı sevdim

 

Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni

 

Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim

 

Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni…




Ümit Yaşar OĞUZCAN



ACILAR DENİZİ



Ben acılar denizinde boğulmuşum

 

İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını

 

Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni

 

Duyarım yosunların benim için ağladıklarını



Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime

 

Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını

 

Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle

 

Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını



Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma

 

Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek

 

Baksana;herkes içime dökmüş artıklarını



Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa

 

Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse

 

Yılların içimde bıraktıklarını…




Ümit Yaşar OĞUZCAN



AYRILANLAR İÇİN



Yollarımız burada ayrılıyor

 

Artık birbirimize iki yabancıyız

 

Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa

 

Her şeyi evet her şeyi unutmalıyız



Her kederin tesellisi bulunur, üzülme

 

İnsan ne kadar sevse unutabilir

 

Mevsimler, gelir geçer, yıllar geçer

 

Sen de unutursun bir gün gelir



Hiç yaşamamışçasına, hiç sevmemişçesine

 

Unutursun o günlerimizi, gecelerimizi

 

O günlerce gecelerce sevişmelerimizi



Her şeyi evet her şeyi unutabilirsin

 

Hatta bütün yazdıklarımı satır satır

 

Kalırsa, içinde bir derin sızı kalır

 

Ümit Yaşar OĞUZCAN



BEKLEYENLER İÇİN



Bir ayak sesi duymayayım

 

Kapıya koşuyorum

 

Gelen sen misin diye

 

Bir sarı saç görmeyeyim

 

Yüreğim burkuluyor

 

Ağlamaklı oluyorum

 

Her şey bana seni hatırlatıyor

 

Gökyüzüne baksam

 

Gözlerinin binlercesini görürüm

 

Bir rüzgar değse yüzüme

 

Ellerini düşünmeden edemem

 

Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer

 

Tadı senden gelir

 

Yediğim yemişlerin

 

İçtiğim içkilerin

 

Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı

 

Bu emsalsiz hüzün

 

Seni beklediğim içindir



Resmine bakamaz oldum

 

Uykulardan korkuyorum artık

 

Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan

 

Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor

 

Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni

 

Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada



Ve şu saat geldiğin anda

 

Durabilir sevincinden

 

Zaman çıldırabilir

 

Çünkü benim dünyamda

 

Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.



Bir çocuk doğmayı bekler

 

Bir ağır hasta ölmeyi

 

Bitkiler yağmur ve güneşi bekler

 

Yalnız bir kadın sevilmeyi

 

Ve düşün ki bir adam

 

İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi

 

Seni bekler

 

Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi



Sen gelinceye kadar

 

Pencerem kapalı duracak

 

Rüzgar gelmesin diye

 

Artık perdeleri açmayacağım

 

Gün ışığı girmesin diye

 

Sonra kahrolacağım

 

Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta

 

Ve günlerce gecelerce haykıracağım

 

Nerdesin diye, nerdesin diye



Bir gün bu kapıdan sen gireceksin

 

Biliyorum

 

Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek

 

Yıllarca sonra

 

Öldüğüm gün bile gelsen

 

Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup

 

Çocuklar gibi sevineceğim

 

Kalkıp sarılacağım ellerine

 

Uzun uzun ağlayacağım



Ümit Yaşar OĞUZCAN



Ben Bir Eylül Sen Haziran




Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki dizboyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilkyaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer katmer oldu güldüğün yerde
Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, off başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık
Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor gözbebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım onüçüncü aylara
Ben bir eylül, sen haziran.





Ümit Yaşar Oğuzcan


BEN SENİ SEVDİM Mİ



Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne

 

Tuttum, ta içime oturttum seni

 

Aldım, okşadım saçlarını, öptüm

 

İçtim yudum yudum güzelliğini



Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette

 

Bendeydi özlemlerin en korkuncu

 

Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan,

 

Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu



Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu

 

Sevdikçe tamamlandım, bütünlendim

 

Biri vardı ağlayan gecelerce

 

Biri vardı sana tutkun; o bendim



Ben seni sevdim mi? Sevdim en büyük

 

En solmayan güller açtı içimde

 

Ömrümü değerli kılan bir şeydin

 

Sen benim bozbulanık gençliğimde



Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya

 

Bir çizgiye vardım seninle beraber

 

Ve bir gün orada yitirdim seni

 

Ben seni sevdim mi? Sevdim, ya sen beni?



Ümit Yaşar OĞUZCAN



Beşinci Mektup




Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini…
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.

Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.

İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!

Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.

Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!

Ümit Yaşar Oğuzcan


BEYAZ GÜVERCİN



Süzülüp mavi göklerden yere doğru

 

Omuzuma bir beyaz güvercin kondu



Aldım elime, usul usul okşadım

 

Sevdim, gençliğimi yeniden yaşadım



Bembeyazdı tüyleri, öyle parlaktı

 

Açsam ellerimi birden uçacaktı



Eğildim kulağına; dur, gitme dedim

 

Hâreli gözlerinden öpmek istedim



Duydum; avuçlarımda sıcaklığını

 

Duydum; benden yıllarca uzaklığını



Çırpınan kalbini dinledim bir süre

 

Ve uçmak istedim onunla göklere



Ak güvercinin iri gözleri vardı

 

Güzelliğinden fışkıran bir pınardı



Soğuk sularından içtim, serinledim

 

Çağlayan bir nehrin sesini dinledim



Belki buydu sevmek hayat belki buydu

 

Işıl ışıldım, gözlerim dopdoluydu



Bir nağme yükseldi sevinçten ve hazdan

 

Bir nağme yükseldi, güzelden beyazdan



Uzattı sevgiyle pembe gagasını

 

Birden öğrendim hayatın mânâsını



Kaderde sevgiyi sende bulmak varmış

 

Seninle bir çift güvercin olmak varmış



Ümit Yaşar OĞUZCAN

BİRGÜN



Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde

 

Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa

 

Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde

 

Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa

 

Bil ki seni düşünüyorum



Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin,açıl

 

Örtün karanlıkları masmavi denizlerde

 

Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl

 

O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde

 

Bil ki seni bekliyorum



Bir sabah gün doğarken aç perdelerini,bak

 

Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar

 

Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak

 

Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar

 

Bil ki seni istiyorum



Gecelerden bir gece uyanırsın apansız

 

Uzaklarda elemli,garip bir kuş öterse

 

Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız

 

Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse

 

Bil ki seni seviyorum



Ümit Yaşar OĞUZCAN



BİR GÜN ANLARSIN



Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.

 

Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,

 

Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında

 

Ne çarşaf halden anlar ne yastık.

 

Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.

 

Onun unutamadığın hayali,

 

Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.

 

Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.

 

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.



Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.

 

Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.

 

Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,

 

Vurursun başını soğuk taş duvarlara.

 

Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.

 

Duyarsın,

 

Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.

 

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.



Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.

 

Niçin yaratıldığını.

 

Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.

 

Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.

 

Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.

 

Dolar gözlerin, için burkulur.

 

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.



Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.

 

Sevilen gözlerin erişilmezliğini.

 

O hiç beklenmeyen saat geldi mi?

 

Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.

 

Uzanır, gökyüzüne ellerin.

 

Ama çaresiz,

 

Ama yorgun,

 

Ama bitkin.

 

Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.

 

Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.

 

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.



Bir gün anlarsın hayal kurmayı;

 

Beklemeyi, ümit etmeyi.

 

Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir

 

Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.

 

Lanet edersin yaşadığına…

 

Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.

 

O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.

 

Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.



Ümit Yaşar OĞUZCAN



ÇARESİZ



Seni görmediğim günler bir çakır diken büyüyor gözbebeklerimde

 

Bir çocuk ağlaması başlıyor, kulaklarımda uzun uzun

 

Ellerim bir yerlere yapışıyor, kurtaramıyorum

 

Ya ayaklarım, o benim zavallı ayaklarım

 

Öyle şaşkın, öyle kararsız, öyle çaresiz ki

 

Seni görmediğim günler

 

Karanlıktayım, katran gecelerdeyim

 

Cehennem misali bir yerdeyim

 

Bir demir nasıl paslanır, bir elma nasıl çürürse

 

İşte öyleyim…



Ümit Yaşar OĞUZCAN



Bana Bir Şarkı Söyle




Özledim sesini ne olur konuş
Bir gül açtır zamanların ötesinden
Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel
Gök mavisinden, deniz mavisinden
Bana bir şarkı söyle
İçimde bir şey kımıldıyor
Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum
Bir baksana ne haldeyim deli divane
Yaralıyım, çaresizim umutsuzum
Bana bir şarkı söyle
Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt
Dökül karanlığıma ışıklar gibi
Al beni, en uzaklara götür
Sesin aksın içimde bir pınar gibi

Bana bir şarkı söyle
Bütün renkleri kat birbirine
Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan
Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi
Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan

Bana bir şarkı söyle
Bazan kar nasıl hazin yağar bilirsin
Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı
İşte öyleyim, kapkarayım bugün gel
En hüzünlü sesinle, en dokunaklı

Bana bir şarkı söyle





Ümit Yaşar Oğuzcan


Diyebilseydim




Anladım diyemem ki! Suçluyum
Belki ben anlatamadım sana kendimi
Tutuştum, yandım da yokluğunda her gece
Yine gözyaşlarımla söndürdüm kalbimi
Her gün her dakika seni özlerdim
Bitmezdi kederim senin yanında bile
Susardım, gözlerime baktığın zaman
Mermer bir heykelin çaresizliğiyle
Oysa neler düşünürdüm sen yokken
Sana kavuşunca neler söylemek isterdim
Dakikalar bir ışık hızıyla geçerdi
Ayrılık başlayınca ben biterdim
En kötüsü beni koyup gitmendi
O öyle bir yalnızlıktı anlatılmaz
Hep yarım kalmış heyecanlar hazlar içinde
Biterdi bir kış, geçerdi bir yaz
Ve nice yıllar kovalardı birbirini
Gözlerimde gitgide büyürdü mesafeler
Bütün teselliler uzaklarda kalırdı
Bütün çiçekleriyle solardı bahçeler
Ne olurdu saadetlerin en büyüğü
İşte ellerimde al, diyebilseydim
Anlardın, ve hiç gitmezdin, değil mi
Bir gün duyduğum gibi kal diyebilseydim.





Ümit Yaşar Oğuzcan


İNSAN BİR YERDE KENDİNİ BIRAKMALI



İnsan bir yerde boş vermeli kurallara, düzenlere

 

İnsan bir yerde kendini bırakmalı

 

Hiçe saymalı düzenini dünyanın

 

Zamana karşı koymalı

 

Sıyrılmalı ayıplardan, korkulardan

 

Küçük hesapları bir yana atmalı

 

Yaşamalı şöyle alabildiğine

 

Büyük delilikler yapmalı

 

İçmeli

 

Sevmeli

 

Küfretmeli

 

Adam öldürmeli

 

Kendine bir başka gözle bakmalı

 

İnsan bir yerde boş vermeli kurallara, düzenlere

 

İnsan bir yerde kendini bırakmalı



Ümit Yaşar OĞUZCAN



Gözlerim Gözlerinde




Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?
Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;
Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin…
Bir yelkenliyim şimdi ben senin limanında
Fırtinalardan geldim sende dinleniyorum.
Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum;
En eşsiz dakikalar sürsün senin yanında…

Hiç yumma gözlerini, ışığın eksilmesin,
Gündüzüm aydınlığım, ipek böcegim benim!
Güz bahçemde açılmış o son çiçegim benim!

Yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin;
Ayırma gözlerimden çocuksu gözlerini,
O sakin o yalansız, o kuytu gözlerini.





Ümit Yaşar Oğuzcan


Her Gün Seninle




Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak Güzel

olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak…

Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.

Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum…

İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.

Boynunda bir yer vardır, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Değişir gözlerinin rengi
Yanar dudakların, terler avuçların
Dökülür kapkara aydınlık gibi
Omuzlarına saçların
Gitgide artar kalbinin vuruşları
Bir musiki halinde dünyamı doldurur
Ansızın bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kaybolduğumuz yerde…

Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
İçimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil…

Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
İnsan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alınyazım ol benim
Vatanım ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin…





Ümit Yaşar Oğuzcan


İMKANSIZ AŞK



Falcı kadın yalan söylüyor yalan

 

Bizi birbirimiz için yaratmış Tanrımız

 

Nasıl mümkün değilse

 

Yıldızları toplamak gökyüzünden

 

Öylesine imkansız bir şey aşkımız



Kurudu gölgesinde oturduğumuz ağaçlar

 

Bahçelerde sevdiğin çiçekler kalmadı

 

Sadece hatıralarda ebedi olan

 

Vazgeçemediğimiz, unutamadığımız

 

Onlar bile bize yar olmadı



Unut benden kalan ne varsa

 

Unutmak tesellidir yalnızlığın

 

Güneşi bir kadeh şarap gibi içip

 

Delicesine sarhoş olmak

 

En güzel tarafı imkansızlığın



Ümitlerimiz fırtınalı denizler ortasında

 

Bir hurda teknedir şimdi

 

Dalgalar dünden daha zalim

 

Rüzgar daha hoyrat

 

Ne bulut var ufuklarda ne gemi



Mevsimler toz pembe değil

 

Gündüzler gecedir, geceler zindan

 

Güneşin doğmasını beklemek boşuna

 

Boşuna artık medet ummak

 

Taş kalpli zamandan



İnan ki! Kırılmış bir ayna gibi

 

Paramparça, kırık dökük aşkımız

 

Çaresizliğin, ümitsizliğin türküsü

 

Türkülerin en içlisi, en hüzünlüsü

 

Büyük aşkımız



Ümit Yaşar OĞUZCAN



KARANLIKLAR ÜSTÜNE



Artık hiç sabah olmayacak yavrum

 

Çok uzun sürecek bu siyah gece

 

Ta zaman durunca, ömür bitince

 

Alış karanlığa, gözlerini yum

 

Artık hiç sabah olmayacak yavrum



Bilirim bu mor sükutu bilirim

 

Beyaz olmalı geceler, bembeyaz

 

Karanlıklar üstünedir şiirim

 

Bilirim, bu mor sükutu bilirim



Dağlar gibi deryalar gibi sonsuz

 

Karanlık, karanlık ölümden beter

 

Bir yol ki hayatla beraber biter

 

Taştan bir sükut ki hissiz ve ruhsuz

 

Dağlar gibi deryalar gibi sonsuz



Artık hiç sabah olmayacak yavrum

 

Bitkin gözlerime son bir defa bak

 

Bir daha o yerden gün doğmayacak

 

Bu mor gecelerde kayboldu ruhum

 

Artık hiç sabah olmayacak yavrum…



Ümit Yaşar OĞUZCAN



OĞUL KOŞMASI



Zirve seni bekliyor

 

Dağın kıymetini bil

 

Sanma ki yükselmek zor

 

Çağın kıymetini bil



Üşenme emek için

 

Mutluyum demek için

 

Üzümü yemek için

 

Bağın kıymetini bil



Yokluk göründüğü an

 

Çabuk yıkılır insan

 

Azı beğenmiyorsan

 

Çoğun kıymetini bil



Elin, ayağın, başın

 

Annenin,arkadaşın,

 

Suyun,toprağın,taşın

 

Göğün kıymetini bil



Oğlum benim, bir düşün

 

Değeri var mı dünün

 

Yarın çok geç ömrünün

 

Bugün kıymetini bil.



Ümit Yaşar OĞUZCAN



SENİNLE ÖLMEK İSTİYORUM



Dağ başında bir avcı kulübesi

 

Yerle diz boyu kar

 

Ocakta ateş

 

Dışarda rüzgar

 

Hadi gel

 

Önce sevişmeliyiz uzun uzun

 

Yerdeki ayı postunun üzerine uzanmalıyız

 

Bütün vücudunu santimetrekarelere ayırıp

 

Birer birer öpmeliyim

 

Ve sonra sımsıkı sarılmalıyım sana

 

Böylece ölmeliyiz

 

Aradan yıllar geçip

 

Bizi buldukları zaman

 

Etlerimiz çürümüş olsa da

 

Kemiklerimiz ayrılmamalı birbirinden

 

Hadi gel

 

Nefes almak hüner değil

 

Seninle ölmek istiyorum.



Ümit Yaşar OĞUZCAN



Dağ Rüzgarı




Kaderde senden ayrı düşmek de varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim…
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git gidebildiğin yere git diyordum
Oysa ki, senden kaçılmazmış
Yokluğuna birgün bile dayanılmazmış.
Bilmiyordum…

Yine de dayanmağa çalışıyorum işte
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
Rüzgar güzel bir koku getirmişse
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum
Yaşamak seninle bir başka zamanı
Bir başka zamanda seni yaşamak
Herşeyden önce sen
Elbette sen
Mutlaka sen
İster uzaklarda ol
İster yanıbaşımda dur
Sen ol yeter ki bu zaman içinde
Ben olmasam da olur
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır
Bitmiyorsun
Çaresizliğim gün gibi aşikar
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin
İnceliğin ışık ışık yüzüme vuran
Sen güneş kadar sıcak
Tabiat kadar gerçek
Sen bahçelerde çiçekler açtıran
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık
Sen, o tek sevgi içimde
Sen görebildiğim tek aydınlık

Bir nefes de benim için al
Havasızlıktan öldürme beni
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak
Susadım diyorsam
Bir yudum su içmelisin
Ben yorulduysam sen uyumalısın
Ellerim sevilmek istiyor
Saçlarım okşanmak istiyor
Dudaklarım öpülmek istiyor
Anlamalısın.

Ağaçların yeşili kalmadı
Gökyüzünün mavisi yok
Bu dağlar o dağlar değil
Rüzgarında kekik kokusu yok
Kim bu çaresiz adam
Bu kan çanağı gözler kimin
Kaç gecedir uykusu yok
Gündüzü yok
Gecesi yok
Yok
Yok
Anladım
Sensiz yaşanmaz bu dünyada
İmkanı yok.





Ümit Yaşar Oğuzcan


Çıkmaz Sokak




Bir daha dünyaya gelsem
Yine seni severdim
Beni üzesin diye
Beni deli divane edesin diye
Biliyorum
Sen de bir daha dünyaya gelsen
Yine beni sevmezdin
Kahrımdan öleyim diye





Ümit Yaşar Oğuzcan

Gerçekten Sevmek




O durmadan kaçıyor;
sen ardından gitmiyorsan;

o günün her saatinde saklanıyor,
sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;

o sana acıların en büyüğünü tattırıyor,
sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;

boşuna aldatma kendini,
onu sevmiyorsun demektir.

Elindeki içki kadehinde,
dudağındaki sigarada ,
okuduğun kitapta,
mırıldandığın şarkıda,
söylediğin şiirde,
gördüğün rüyada
ve yaşaman için
ciğerlerine doldurduğun havada
o yoksa;
Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;
onu sevmiyorsun demektir.

Renkler onunla değerlenmiyorsa,
örneğin onsuz kırmızı kırmızılığının,
mavi maviliğinin farkında değilse,
beyaz yalnız o giydiği zaman
güzelliğini haykırmıyorsa,
sabahları onu görünceye kadar
güneş doğmuyorsa
ve onsuz gökyüzü geceleri
aya, yıldızlara
hasret değilse
onu sevmiyorsun demektir.
Sokakta gördüğün her yüzde
ondan birşeyler aramıyorsan,
güzel bir manzara,
hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,
uykudan uyandığın zaman
yaşamakta olduğundan önce
onu hatırlamıyorsan,
omuzlarına dökülmüş saçları,
bir sis perdesinin ardında
her zaman gülen,
ışık saçan gözleri
aklına gelmiyorsa,
durup durup avuçlarının
sıcaklığını özlemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Dünyada yaşıyan öteki insanların
senin için hala bir değeri varsa,
ona karşı tutumunu
toplumun köhne ve manasız
kurallarına göre ayarlıyorsan
ve açık açık
sanki var olduğunu haykırırcasına
sevgini söylemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Yok o senin için
herşeyden değerliyse,
gözünü yumduğun anda
onu görebiliyorsan,
o bütün şarkılarda,
bütün şiirlerde,
bütün resimlerde ise,
ona muhtaç olduğunu
söylemekten utanmıyorsan,
senin içten ve büyük sevgine
karşılık vermiyeceğinden
korkmuyorsan,
bütün bencil duygularından
sıyrılabilmişsen
onun için herşeyi,
ama herşeyi yapacak gücü
kendinde buluyorsan,
her hali sana
ayrı ayrı güzel geliyorsa,
karşısında kendini
bir çocuk gibi hissediyorsan,
istediği anda onun için
ölebileceksen,
onun için yaşıyorsan
ve yine onun için
bildiğin bilmediğin
bütün düşmanlıklara
karşı koyabileceksen,
o her geçen dakika
sende biraz daha büyüyorsa
ve kendi kendine bile
çok sevdiğini bütün
samimiyetinle,
inanmışlığınla
itiraf edebiliyorsan,
bir gün o seni hiç,
ama hiç sevmediğini söylese bile,
senin sevginde azalma olmayacaksa
ve ölünceye kadar onu aşkların
en ölümsüzü ile sevebileceksen;
işte o zaman
onu seviyorsun demektir.

O sana sevmeyi,
gerçek aşkı öğretti.
Sen onu hep sevecek
ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.

O, hiç sen olmasan bile,
seni bir parça sevmese bile…





Ümit Yaşar Oğuzcan


Unutma Ki




Sen uykusuzluk nedir bilir misin
Tırnaklarınla yastığını parçaladın mı
Gözlerini tavana dikip
Düşündüğün oldu mu bütün gece
Ve bütün bir gün
Belki gelir ümidiyle bekledin mi hiç
Gelmeyince
Seni aramayınca
Ölesiye ağladın mı
Sonra çekilip en koyusuna yalnızlıkların
Ona ait ne varsa
Bir bir hatırladın mı

Sen günden güne erimeyi bilir misin
Dev bir ağacın vakarı içinde ölmeyi
Bir teselli aramayı
Issız parklarda, tenha sokaklarda
Ve bütün bir şehir uyurken uzaklarda
Deli divane yollara düşüp
Yaşlanmış bir köpek gibi
Eskimiş bir gömlek gibi
Atılmışlığını hissettiğin oldu mu
Sevmekten
Günler geceler boyunca yürümekten
Elin ayağın yoruldu mu

Sen yalnızlığın acısını bilir misin
Unutulmak bir hançer gibi saplandı mı sırtına
İçinde kıskançlığın zehirli çiçekleri açtı mı
Bütün gururunu çiğneyip
Sevdiğinin geçtiği yollarda
Bastığı toprakları eğilip öptün mü
Sen çaresizlik nedir bilir misin
Sen yokluk nedir gördün mü
Yanan başını
Duvarlara vurup parçalamak geldi mi içinden
Sen her gün bin defa öldün mü

Böyleyim diye ayıplama beni
Bir gün kendimi
Sonsuzluğun koynuna bırakırsam
Yaralı ve yenik bir asker gibi
Darılma
Unutma ki
Her seven isimsiz bir kahramandır
Unutma ki
İnsan; sevebildiği kadar insandır.





Ümit Yaşar Oğuzcan


UNUTULMAYANLAR



Biliyorum, unutamayacaksın!

 

Ağır ağır geçecek mevsimler,

 

Bir bir ağıracak saçının telleri

 

Solacak albümde eski resimler.



Beni hatırladıkça için ürperecek,

 

Boşanan gözyaşlarını tutamıyacaksın.

 

Boşuna zorlama kendini, sevdiğim;

 

Biliyorum, unutamayacaksın.



Ve biliyorsun, ben de unutamayacağım,

 

Eskimeyecek içimde sana ait ne varsa

 

Şöhretmiş, servetmiş herşey geçiyor, inan

 

Dostluklar ve sevgiler kalıyor, kalırsa.



Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın,

 

Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak

 

Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan

 

İşte öyle imkansız birşey seni unutmak.



Zannetme ki herşey bitti sevdiğim;

 

Birgün yeşerecek şu sararmış yapraklar.

 

Ve bundan sonra kim severse dünyada;

 

Seni ve beni hatırlayacaklar.



Ümit Yaşar OĞUZCAN



Unutamamak




Sen bilemezsin, paslı hançerdir yalnızlık
Gelir, en can alacak yerimden vurur
Sen bilemezsin, gecenin en uzak bir saatinde
Bir böcek nasıl girer beynime, kımıldar durur?

Sen bilemezsin, çaresizlik nasıl boğar insanı?
Yaşamak bir yerde nasıl çekilmez olur?
Tutunacak bir dal aramaktan, koşmaktan, özlemekten
El yorulur, ayak yorulur, yürek yorulur.

Sen bilemezsin bu türlüsünü ölümün

Bilemezsin, bir tek kibritin cılız aleviyle
Benzine bulanmış bir insan nasıl tutuşur?

Bu belki sevmektir bir yerde, belki unutamamak
Bu, kişinin kendi içinde eriyip, yok olmasıdır
Bilmesen de anlamaya çalış biraz, ne olur.




Ümit Yaşar Oğuzcan


Unutamıyorum




Unut demek kolay gel bana sor bir de
Unutamıyorum işte unutamıyorum
Bir şey var şuramda beni kahreden
Şuramda tam yüreğimin üstünde
Çakılı duran bir şey var
Elimde değil söküp atamıyorum
Dalıp dalıp gidiyor gözlerim derinlere
Kimi görsem biraz sana benziyor
Seni hatırlatıyor şu bulut şu gökyüzü
Şu kayaları döven deniz
Şu hüzünlü melodi şu napoliten şarkı
Bir zamanlar beraber dinlediğimiz
Boyuna seni düşünüyorum durmadan usanmadan
Şimdi diyorum o ne yapıyor acaba
O güzelim gözleri kime bakıyor
O canım elleri nerde
Oysa günler o günler değil
Akşamlar o akşamlar değil
Ve kalan şimdi sadece özlemin gecelerde
Durup durup seni büyütüyorum içimde
Seninle acılar büyütüyorum
Yeni yeni kederler büyütüyorum dayanılmaz
Kirli sular yürüyor iliklerime
Bir zehir karışıyor kanıma anlıyor musun
Bir daha görsem seni diyorum bir daha görsem
Bir gün olsun bir dakika olsun
Unut demek kolay, gel bana sor bir de
Hatırladıkça gözyaşlarımı tutamıyorum
Dilimin ucunda sen; başımın içinde sen
Kader misin, ecel misin nesin sen
Unutamıyorum işte unutamıyorum





Ümit Yaşar Oğuzcan


Kavuşma Günü




En güzel gülüşünle karşıla beni
İşte geldim yanına yorgun ve yitik
Yılmışım, yıkılmışım, kahrolmuşum
İçimde tarifsiz bir gariplik Anlam

aya çalış bir şey sormadan
Yaklaş yanıma, gözlerime bak
Dağıt saçlarını çocuklar gibi
Sonra başını omuzlarıma bırak

Dertliyim, kahırlıyım, efkarlıyım
Ağır, çaresiz hüzünlerle geldim sana
Birlikte ömür boyu yaşayacağımız
Perişan gecelerle, günlerle geldim sana

Paramparça hayallerim, umutlarım
Ne kalmışsa içimde kırık dökük
Al, yeniden yarat beni, ayıkla arıt
Baksana, bütün ışıklarım sönük

Pelte pelte karanlığım koyu, zifir
Göklerin üstüme abandığı gecelerdeyim
Dinle, sana bir şarkı söyleyeceğim özlem dolu
Dinle, bütün çalgıların sustuğu yerdeyim

Oysa ki sen aradığım, bulduğumsun benim
Oysa ki bu en güzeli kavuşmaların
Bakma şimdi böyle kahırlı olduğuma
En mutlu şiirleri söyleyeceğim sana yarın

Yeter ki mahşere dek beni özle beni sev
Zamanların en ölümsüzünde yaşat beni
İşte geldim yanına alev, alev dopdolu
Al dilediğin gibi yeniden yarat beni




Ümit Yaşar Oğuzcan


Milyon Kere Ayten




Ben bir Ayten’dir tutturmuşum oh ne iyi
Ayten’li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum
Şiirler yazıyorum Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten’e beş var
Ya da Ayten’i beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor

Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz
Günlerden Aytenertesidir
Odur gün gün beni yaşatan
Onun kokusu sarmıştır sokakları
Onun gözleridir şafakta gördüğüm
Akşam kızıllığında onun dudakları

Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
Ayten’i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
Bir kadeh de sizinle içeriz Ayten’li
İki laf ederiz
Onu siz de seversiniz benim gibi
Ama yağma yok Ayten’i size bırakmam
Alın tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alın gerekirse
Ben Ayten’i düşünürüm, üşümem
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
Parasızlık da bir şey mi
Ölüm bile kötü değil
Aytensizlik kadar

Ona uğramayan gemiler batsın
Ondan geçmeyen trenler devrilsin
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
Kapansın onu görmeyen gözler
Onu övmeyen diller kurusun
İki kere iki dört elde var Ayten
Bundan böyle dünyada
Aşkın adı Ayten olsun





Ümit Yaşar Oğuzcan


Serenad




Senden başka kimse bilmesin istiyorum
Gözlerimin nasıl aşka çağırdığını
Bakışlarımın nasıl gel diye haykırdığını
Gözlerimden, belli oluyor seni sevdiğim

Ellerimin aradığı ellerindir geceler boyu
Mümkün değil, bu sevgiyi bıçaklayamam ki
Ne yapsam, dolmuşum artık, saklıyamam ki
Ellerimden belli oluyor seni sevdiğim

Nasıl bekliyorum özlemle, görüyor musun?
El ayak çekilsin, sonsuz bir gece gel
Tarama saçlarını, öylece gel
Dudaklarımdan belli oluyor seni sevdiğim

Başka yangınlara benzemez bu yangın, sönmez
Bir şey var her yerimi tutuşturan yakan
Bu sensizlikte sebil çeşmeler misali akan
Gözyaşlarımdan belli oluyor seni sevdiğim

Sevgilerin en ölmezini sana sakladım, gel
Şimdi denizler en mavi, ormanlar en yeşil
Seninle olayım da dünya umurumda değil
Dinle; kalbimin vuruşundan belli oluyor seni sevdiğim





Ümit Yaşar Oğuzcan


Hatırlama




Ne zaman elime bir kalem alsam
Sana seslenmek geliyor içimden
Güzelliğini hatırlıyorum bir yaz günü
Yine gemiler geçiyor uzaklardan
Biz yosun kokulu rıhtımlarda el ele
Şehirlerden İstanbul, aylardan temmuz

Ne zaman elime bir kalem alsam
Geçmişi seninle yeniden yaşıyoruz

Ne zaman elime bir kitap alsam
Hep seni okuyorum inanır mısın
İstiyorum seni anlatmalı bütün romanlar
Sevilen kadın hep sen olmalısın.

Ne zaman elime bir kibrit alsam
Yine İstanbul’u yakmak geçiyor aklımdan
Bu sensiz sokakları, bu evleri
Bu plajlari bu denizleri
Sensiz kaldığım bu şehri tüm yakasım geliyo
Yine alev alev bir İstanbul düşünüyorum
Ve çaresiz yaktığım bütün sigaraların
Dumanlarında seni görüyorum.

Ne zaman elime bir fırça alsam
Yüzünü çiziyorum kapılara, duvarlara
Bir bir hatırlıyorum bütün hatlarını
Gözlerini dudaklarını saçlarını
Baktığım her yere gölgen düşüyor
Dokunduğum herşeyde senin sıcaklığın
Sonra dağlar, denizler giriyor aramıza
Gitgide büyüyor uzaklığın

Ne zaman elime bir kadeh alsam
Delicesine sarhoş olmak istiyorum
İçkiler seni hatırlatıyor yine
Kırıyorum birbiri ardınca kadehleri
Artık hiç birşey kar etmez biliyorum
Ne dost, ne içki, ne aşk, ne kadın
Gözlerimde yıllardır eşsiz olan
Değişmeyen bir sen varsın

Ne zaman elime bir ayna alsam
Gözlerimden korkuyorum, bakışlarımdan
Bu seni unutamayan benden korkuyorum
Uçurum çizgiler, kara gölgeler
Bir sonun belirtileri yüzümde yer yer
Karşımdaki yüz sefil bir akşam
Hep sana sesleniyorum duyuyor musun

Ne zaman elime bir kağıt alsam.





Ümit Yaşar Oğuzcan


Her Sabah Seninle Başlar




Önce gözlerin girer odamdan içeri
Sonra ellerin, saçların dudakların
Bir bir hatırlarım
Her sabah senin olan ne varsa
Yüzüm aydınlanır
Şarkılar söylemek gelir içimden
Yakında bir kuş öter
Uzaklarda bir tren sesi
Sonra kornalar, çocuk ağlamaları
Vapur düdükleri
Sesler bir uğultu halinde yükselir büyük şehirlerden
Ve alışılmış bir yaşamaktır çöker omuzlarıma
Sarar benliğimi birden
Büyük, devamlı dalgalar halinde duygularım

Her sabah seninle başlar
Ve ben her sabah
Ta içimde bir ağrı gibi yokluğunu duyarım

Her sabah
Rezil insanlar bekler her köşebaşında beni
Yüzleri, yürekleri kadar kirlidir
Biri gider, biri gelir
Biri gider, biri gelir
Yakamda duygusuz iğrenç elleri
Ve soğuk gözbebekleri gözlerimde
O alışılmış yaşamak ki her sabah
İğreti bir elbise gibi durur üzerimde
Bir isyandır sarar içimi
Her şeyi üzerimden çıkarıp atasım gelir
Fakat insanlar, insanlar bırakmaz beni
Biri gider, biri gelir

Hep aynı ses, aynı şarkı
Aynı sağır gökyüzü
Dilsiz bir deniz
Kör bir düzen
Hep aynı kör döğüşü
Yalancı yüzler, aptalca bakışlar
O iki yüzlü selamlar
Hep aynı tempoda geçen manasız bir gün
Hep o değişmeyen puslu ikindi üstleri
Ve hep aynı yorgun, zoraki akşamlar
Ya o geceler satılmış, utanç dolu
Büyük avizelerin aydınlattığı sefil yüzlerimiz
Renkli kumaşlar, altın kol düğmeleri
Kristal kadehlerde kral içkiler
O hesaplı dostluklar
Satın alınmış sevgiler

Ben alışılmış şeyleri sevmem, bilirsin
Yaşamaksa dilediğim gibi yaşamalıyım
Sevmekse gönlümce sevmeliyim
Kendi ellerimle yazmalıyım alın yazımı
Ölmekse istediğim anda ölmeliyim
ve yaşıyorsam
Her şey bambaşka olmalı seninle
Alışılmış şeylerden öte
Yalanlardan, düzenlerden uzak
Yeter, yeter artık
Dönmesin o eski plak
Her şey gölümüzce olsun
Bulsun
Dilediği zaman ellerim ellerini
Paylaşalım seninle bütün geceleri
Sabahları, akşam üzerlerini
Görülmemişi görelim, tadılmamışı tadalım
Şarkılar söyleyelim kimsenin bilmediği
Yüzüm her zaman aydınlık olsun aydınlığında
Her zaman sevgiyle gülsün gözlerimin içi
Yeter artık, yeter
Kırılsın o çemberler
Sarsın her yanımızı bir yaşama sevinci
Ayrılıklar, kederler, gözyaşları bitsin
Bütün bir ömür boyunca
Seninle başlayan sabahlarım
Seninle sürüp gitsin.





Ümit Yaşar Oğuzcan


Islak Gül




Seninle paylaşmak uykularda en büyük günahları
Seninle uyanmak nice çılgın gecelerden sonra
Alır götürür beni kokun uzaklara en uzaklara
Ağzın dudaklarımda ıslak bir güldür sabahları

Tenin çekiyor beni tenin tutmuş saçlarımdan
Afrikalı kölenim senin, esirinim, mecburunum
Gözlerin değmese gözlerime kahrolurum
Ölürüm çekersen ellerini avuçlarımdan

Dönsün başım tutuşsun damarlarımda kanım
Gel otur yanıbaşıma erişilmez kadınım
Yum iri gözlerini, devir kirpiklerini
Ser önüme bir hazine gibi güzelliklerini

Sana en muhtaç olduğum şu anda gel
Yaşamak olsan da gel, ölüm olsan da gel.





Ümit Yaşar Oğuzcan


Kanser




Bütün denizlerin aynı limana çıkması neden?
Neden gökyüzünün bu sınırsız karamsarlığı?
Yitirecek neyimiz var ki umutlarımızdan başka?
Ve batacak başka bir gemimiz mi kaldı?

Dev bir ağaç yapraklarını döküyor içimizde
Nereye baksak her haliyle o çıldırtan sonbahar
Kaç yüz org birden çalınıyor, duyuyor musun?
Hani o birlikte söylediğimiz şarkılar?

Ne oldu o düşlere? Nerde o iyimserlik
Biz seninle şatolar kurmadık mı bir zaman
Şimdi biz o değiliz sanki, hiç o olmamışız,
Sanki bir şey var incinen dağılan bozulan.

Şu martının kanatları neden kırık biliyor musun?
Bu adamı dört duvar içine kim koydu sensiz?
Eğil bir kuyuya seslen, yankılanan benim hep
Benim içimde can verdi o gök o deniz!

Sonunda tek başımayım, bak böyle bıçaklanmış!
Biliyorum bir ölü var, ama ne? Ama kim?
Soğuk, merhametsiz kollarıyla sarmış her yerimi
Bir KANSER tümörü gibi büyüyor çaresizliğim.





Ümit Yaşar Oğuzcan


Mektup




İstersen mutlu oluruz seninle
Evimiz ve çocuklarımız olur
Yemek pişirirsin kendi elinle
Kalplerimizde esenlik ve huzur
İstersen mutlu oluruz seninle
Birbirimiz için yaratılmışız
Ruhlarımız düşüncelerimiz bir
Bizim gibi olur çocuklarımız
Ben şair, sen baştan ayağa şiir
Birbirimiz için yaratılmışız
Ayrılık olmaz fikirlerimizde
Kahkahamız ta uzaklardan duyulur
Mutluluk parıldar gözlerimizde
Rüyalarımız bile aynı olur
Ayrılık olmaz fikirlerimizde
Ne hayaller kurarız uzun uzun
Üzüntüleri atarız bir yana
Gizli bir şeyi kalmaz ruhumuzun
Bütün şiirlerimi okurum sana
Ne hayaller kurarız uzun uzun
Kim ne derse desin mutlu oluruz
İçimizde ümit, arzu teselli
Bende aşk ve sende güzellik sonsuz
Aşkımız gözlerimizden besbelli
Kim ne derse desin, mutlu oluruz





Ümit Yaşar Oğuzcan


Mektup II




Biliyor musun
Senden ayrılalı sakal bıraktım
Zamanının akışına koyuverdim kendimi
Gömleklerim kolalı değil artık
Pantolonum ütülü değil
Ayakkabım boyalı değil
Öylesine değiştim ki
Görsen tanıyamazsın
Sabahları gün doğarken kalkıyorum
İlk işim bir sigara yakmak oluyor
Ve bir süre denizin hışırtısını dinliyorum
Sonra, apansız sen geliyorsun aklıma
Gözlerin, dudakların, ellerin geliyor
Şimdi nerdesin kimbilir
Yatağında uyuyor olmalısın
Artık beni görme rüyalarında
Korkarsın.
Mevsim sonbahar malum ya
Serde de kör olası şairlik var
Boyuna hüzünlü şeyler düşünüyorum
Ağaçların yaprakları dökülmeğe başladı
Keskin poyrazlar esiyor kuzeyden
Kuşlar durmadan göç ediyor
Ara sıra düşenler oluyor yorgun ya da yaralı
Tutup okşuyorum tüylerini, gagalarından öpüyorum
Ve diyorum ki
Sana kavuşmak için bir göçmen kuş olmalı
İşte böyle
Günler, haftalar geçip gidiveriyor
Saçım, sakalım birbirine karıştı
Yine de her geçen gün
Kendime biraz daha alışıyorum
Ve biliyor musun
Unutamayacağımı bile bile
Seni unutmaya çalışıyorum…





Ümit Yaşar Oğuzcan


Ölüm Gelmişse




Bitmişse
Kızıllığını avuç avuç içtiğimiz şafaklar
Öğleler, ikindiler çoktan geçmişse
Bir akşamüstü garipliği
Sarmışsa her yeri
Güneş devrilmiş
Renkler solmuş
Sesler kesilmişse
Son kuşlar da geçip gitmişlerse ufuktan
Ve çiçekler
Bükmüşse boyunlarını dalgın dalgın
Bil ki ölüm saati gelmiştir
Senden uzak, kendimden uzak
Tüm umutlardan ve her şeyden uzak
Ben ölmüşümdür uzaklarda bir yerde
Gövdesini kurtların oyduğu
Bir ağaç gibi devrilmişimdir
O anı sen bileceksin herkesten önce
Herkesten iyi sen anlıyacaksın
Çaresizliğini, yıkılmışlığını
Sevdiğin adamın
Ve seni nasıl sevdiğini
Duyacaksın derinden derine
Belli belirsiz
Bir gölge düşecek gözlerine
Fakat ağlamıyacaksın, ağlamıyacaksın
Sen tek gelinim, sen tek kadınım
Sen güzelim, nazlım, bebeğim
Kadersizim sen
Gülerken ağlayanım, ağlarken gülenim
Varlığım, nedenim, alınyazım benim
Elbette ağlamıyacaksın
Çünkü sonsuzluklar
Sonsuz sevenler içindir
Çünkü ölüm
Sevmeyi ve ölmeyi bilenler içindir.





Ümit Yaşar Oğuzcan


Senden Öncesi Yoktu




Bütün bu sürekli arayışlar neden bilir misin
Neden bu durup durup isyan etmeler Allaha
Bu aldanmalar, yıkılmalar, bu sonsuz çalkanış
Hep sana yaklaşmak için, biraz daha biraz daha
Seni bulmak yılgın, yıkık gecelerden sonra
Sana çıkmak merdivenlerden nefes nefes
Belki ben yalnız senin güzelliğinde çirkinim
Hiç solmasa güzelliğin, böyle hiç bitmese
Yanmak var sana yaklaştıkça biliyorum
Yok olmak var, kahrolmak var, kül olmak var
Öyle bakma gözlerime bakma artık ölüyorum
Yaşamanın ta kendisi oysa bu ölmek değil
Gözlerim gözlerinden başkasını unuttu
Sen yoksan o yokluktur, senden öncesi yoktu.





Ümit Yaşar Oğuzcan


Adak




Sana şiirler okuyacağım, gitme
Güneşler doğacak yalnızlığımdan
Sana bir ışık getireceğim
Büyük aydınlığımdan

Sana bir dolu umut getireceğim
Küçük ellerine sığmayacak
Sana Afrika gecelerini getireceğim
Sımsıcak

Sana çiçekler getireceğim
Bozulmuş güz bahçelerinden
Sana bir serinlik getireceğim
Yağmur tanelerinden

Sana avuç avuç yıldız getireceğim
Güneşimden başka
Sana engin denizlerin maviliğini getireceğim
Köpük köpük dalga dalga

Sana bir rüzgar getireceğim
Dağlardan, tepelerden
Gitme, sana zamanı getireceğim
Zamanın bittiği yerden





Ümit Yaşar Oğuzcan


Ayrılırken




Dinle sevdiğim bu ayrılık saatidir
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk
Ergeç içeceğimiz bir ilaç gibi
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk
Bu saatte gözyaşları, yeminler
Boş bir tesellidir inandığımız
Perde kapanıyor, filim bitiyor işte
O hiç bitmeyecek sandığımız
Görüyorsun konuşacak bir şeyimiz kalmadı
Sadece bakışlarımızda hüzün
İşte ayrılık bu; hiç beklemediğimiz
O ikiz kardeşi ölümün
Anlıyorum bir daha görüşemeyeceğiz
Bu son buluşmamızdır seninle
Yeni bir hayata başlıyacaksın artık
Onunla, o yeni sevgilinle.
Anlıyorum artık o öpecek ellerini
Kulağına aşkı o fısıldayacak
İçinde bir pişmanlıktan başka
Benden eser kalmayacak.
Sigaranı söndür, kalkabiliriz
On adım sonra yollarımız ayrılmalı
Sakın ağlama ve bir şey söyleme bana
İnsan ayrılırken bile büyük olmalı





Ümit Yaşar Oğuzcan


Beni Unutma




Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma

Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma

O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yar
Senin de başında o çılgın rüzgar
Deli deli esiverirse bir gün
Beni unutma

Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma

Halâ duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma

Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün
Beni unutma





Ümit Yaşar Oğuzcan


Bir Ayrılık Gününde




Ne gariptir şu ayrılık günleri
Bir dosttan da, düşmandan da ayrılsan
Nedense bir tuhaf oluyor insan

Derin bir sızı giriyor içeri
Son bir defa bakarken caddelere
Dükkanlara, evlere, kahvelere

Hatıra yüklü kervanlar geçiyor
Dolu dolu gözlerinin önünden
Bu son yadigar mı bir ayrılık gününden

Ne unutulmaz zamanlar geçiyor
Ağır ağır biz farkında değilken
Gökler masmavi, yaprak yemyeşilken

Sen istediğin kadar unutulmaz de
Bu son dakika, bu vakitsiz yağmur
Unutulur, azizim unutulur

Başka ne yapılır böyle bir günde
Kapanan bavul, çivilenen sandık
Ve sonra kuru bir “Allaha ısmarladık!”





Ümit Yaşar Oğuzcan


Bir Yerde Ölüm Güzel Oluyor




İnsan bir kere ölüyor ne fena
Bu düzeni değiştirmeli
Bir kere yaşamalı; çok çok ölmeli
En büyük kederler bizim için
Bizim için karşılıksız sevgiler
Kör kuyular, çıkmaz sokaklar bizim için
Dünyaya nasıl gelmişiz sormayın
Saygı değer annelerimiz incinmesin
Her yerim ayrı ayrı ölmeli
Yoksa ölüm yok bana dünyada
Bir kurşun beynime girsin
Bir bıçak kalbime saplansın
Kızgın bir demir dağlasın gözlerimi
Sonra gelsin bir manga asker
Sert bir komut; bir yaylım ateş
Bırak kim bağlarsa bağlasın gözlerimi.
Çok düşündüm bilek damarlarımı kesmeyi
Rönesans öncesi devirlerden kalma zehir içmeyi
Ve düşmeyi yüksek kulelerden mermerler üstüne
Ayaklarıma taş bağlayıp denizler altında ölmeyi
Yine de ölmedim görüyorsun, ölmedim
O asağılık hesaplar, küçük korkular bırakmadı beni
Belki de sen bırakmadın, bilmiyorum
Bıraksaydın çoktan unutmuş olacaktın
Halbuki şimdi benden kaçman da zor
Anlıyorum beni sevmen de zor
Dedim ya bir yere kadar yaşamak güzel
Ama bir yerde ölüm güzel oluyor.





Ümit Yaşar Oğuzcan


Bir Gün Kapına Gelsem




Bir karanlık geliyor yokluğunun ardından
Ne zaman güneş batsa bu son gecem diyorum
Vazgeç yalan dünyanın köhne saltanatından
Yetişir bunca keder, bunca elem diyorum
Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki
Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski
Öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki
Bune bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum
Beni çağırdığını bir defa duyabilsem
Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem
Aşarak denizleri bir gün kapına gelsem
Başımı duvarlara vurup ölsem diyorum





Ümit Yaşar Oğuzcan


İşte Ben




Ben alışılmamış bir insanım biliyorum
Bir karanlıktır ben de pırıl pırıl zamanlar
Mağrur kalbim her yerde asi ve yalnız
Neyleyim umduğum gibi çıkmadı insanlar.
Herkes bir şey aldı götürdü benden
Dağıttım kaç yıl sevgilerimi cömertcesine
Gözlerim bir vefa arar, arar da bulamaz
Nicedir hasret kulaklarım bir dost sesine
Bilirim, çoğu gün hüzünlüdür bakışlarım
İçimde biri ağlar güldüğüm zaman bile
Gömerken kalbime bütün arzularımı
Yanarım yaşanmamış anıların özlemiyle
Sevdiğim mahzun şarkılardır, hüzünlü resimler
Garip akşamlarda yaşadığımı anlarım
Çevremde kim varsa konuşur durmadan
Ben hep bir heykel asaletiyle susarım.
Gecenin bir yerinde teselliler biter de
Dağıtır saçlarımı onun güzel elleri
Kokusu rengi kalır ellerinin gecelerde
Doğan gün uzaklardan getirir sevdiğimi





Ümit Yaşar Oğuzcan


İnsan Bir Kere Ölür




Her bulunduğum yerde yitiriyorum seni
Yanıbaşımda olduğun oluyor kimi gün
Ya da ben oluyorum sessizce gözlerinde
Bir yaprak kımıldıyor hafiften
Bu sessizlik bir kasırga başlangıcı
Kükremeye hazırlanışı denizin
Bu, aslanların sarı, vahşi gözlerindeki ölüm parıltısı
Bu bir yerde erimek
Apansız yok olmak belki de
Ve sonra susmak, susmak yüzyıllar boyu
Beni unuttuğun bir uzak çizgide
Tuvale sürdüğüm boya değil artık
Kırmızı kan rengidir gözlerimin
En karadan daha kara yok
Oysa en beyazdın sen gecelerimde
O bana en yakın renkti tüy gibi
Buram buram sıcaklığını çizerdim duvarlara
Kokun bir tuhaftı çocuksu
Sonra katmerli bir gül gibiydi baygın
Gecenin en koyulaştığı o yerde
Düşerdi ellerime darmadağın.
Öten bir ishak kuşudur şimdi
Haber getirir ölümlerden, dinle
Yaşamak bir manga asker karşımda
Ateş etmeyin diyorum
Bir diyeceğim var
Gözlerimi bağlamayın
Son defa görmek istiyorum insanı
Göğü, güneşi, denizleri
Ve bu son ölümün olsun diyorum
Bir daha öldürmeyin beni.
Kibritim ıslak
Sigaram yanmıyor
Ne olur bir ateş verin
Bu ilk aldanışım değil
Bu ilk sönüşü değil umutlarımın
Ben bu denizin son kıyısıyım.
Bir cam kırıldı uzakta
Ta uzakta, içimde bir cam kırıldı
Bütün şiirlerim anlamsız şimdi
Resimler renksiz, şarkılar ruhsuz
Hiç bir şey artık avutamaz beni
Bakın, bir çağ devriliyor içimde sersefil
Son şair de kırdı son kalemini
İlk meşaleyi kim yaktı bu karanlıkta
Kimdi aydınlatan benim zindan gözlerimi
Sevilmek mi
O son artığı en ilkel çağların
Bir mağara duvarındaki en eski resim
Ya sevmek
Hiç sönmeden bir ömür boyu
O en güzel huy benimsediğim
Yıkıldıkça tutunduğum dal bu boşlukta
O en insancıl gerçeğim benim
Ben hep böyle yüzyıllar boyu sevdim
Çağlar boyu
Kopkoyu bir geceydi yaşadığım sevince
Ellerimi arardım, bulamazdım çoğu gün
Bir saklayan vardı beni
Bir tutan vardı
Sana yaklaşamazdım
Anlayamadığım korkular vardı içimde
Hep böyle seninle sensiz kalırdım ben
Bir kıvılcım sönerken
Bir yanardağ patlardı içimde.
Ko şimdi ben yalnız öleyim
Vur ellerimi ekmeğimi al
Tiksinir beni kim görse sensiz
Utanır yalnızlığım bana baktıkça
Aynalar mı
Hani nerdeler
Kimbilir kaç yüzyıl oldu kendimi görmeyeli
Adım mı neydi
Besbelli unutmuşum
Hadi vur
Hadi öldür
Kurtar beni ezilmekten çürümekten
Hadi gel, açtım kollarımı
Bir zaman
Ölmeye vaktim mi vardı seni sevmekten
Sen büyüyen bir sessizliktin içimde
Beni ben eden en duru ırmaktın
En güzeliydin mozaiklerin
Seninle maviydi gökyüzüm
Çiçeklerim sende yeşerirdi
Sen bambaşka bir evren yaratırdın
Sularımdan Güneşimden rüzgarımdan
Bak! Nasıl da her şey değişiverdi apansız
Şimdi bu karanlıklarda yapayalnız
Mavi mavi bir resim ağlar duvarlarımdan
Ben bir tohumum
Al beni toprağa ek yeniden
Neredesin hani ne oldun
Antik bir kadın başı mıydın
Yoksa bir deniz miydin eskiden
Yosunların kurudu mu öldü mü balıkların
Hani bir Nefertiti yaşamıştı eski Mısır\’da
Yoksa o muydun sen
Hadi, anlat bana neydin
Belki de uzak belirsiz bir noktaydın sen
Öyküme girmeseydin
İnsan bir kere ölür
Her gün ölen umutlarımızdır içimizdeki
Paramparça olmuş sevgilerdir

Her aldanış
Yeni bir aldanışa hazırlar bizi
Zamanla renkler değişir
Donuklaşır anılar
Silinir üstümüzden
Güzel olan ne varsa
Görür içindeki bütün hayallerin olduğunu
İnsan yaşarsa.
Ve bir gün insan da ölür
Çimen gibi yaprak gibi
Sarsılır yeryüzü yerinden
Devrilen koca bir ağaçtır sanki
Durur atışları yorgun kalbimizin
El, ayak kesilir
Göz ölür, dudak ölür, kan ölür
Susar ta içimizde
Yıllardır çalan çalgı
Bütün teller ses vermez olur
Acılar diner
Ve bir gün biter bu çirkin oyun
Perde iner…





Ümit Yaşar Oğuzcan


Kum




Sen kum nedir bilmezsin
Deniz Görmedin ki.
Yum gözlerini, zamanı düşün,
Deniz bir gözünde
Kum bir gözündedir.

Sen taş nedir bilmezsin
Dağa çıkmadın ki
Yürü ufuklara doğru,
Dağ bir ayağında
Taş bir ayağındadır

Sen kül nedir bilmezsin
Ateş yakmadın ki,
Uzat ellerini gökyüzüne,
Ateş bir elinde
Kül bir elindedir

Sen kan nedir bilmezsin
Ölmedin, öldürmedin ki,
Yat toprağa boylu boyunca
Ölüm bir yanında
Kan bir yanındadır

Sen aşk nedir bilmezsin
Beni sevmedin ki
Ağla, ağlayabildiğin kadar
Bütün güzellikler sende
Aşk bendedir





Ümit Yaşar Oğuzcan


Ümitsiz Aşklar İçin




Ben ümitsiz aşklar için yaratılmışım
Ayrılıklar için, sonsuz kederler için
Ne zaman ta derinden sevsem bir kadını
Ezilmeli yeni açmış gülleri kalbimin
En güçlü zehir olmalı aşk dediğin
Alkol gibi damarlarıma yürümeli
Sarmalı her yanımı gece olunca
İçimde bir çıbancasına büyümeli
İnsan sevince her gün bir kez ölmeli
Her gün bir başka yerine saplanmalı o kurşun
Yollara düşmeli, perişan deli divane
Erimeli potasında o garip var oluşun
Artık uzak bir anıdır huzur ve sükun
O büyük yangın başlamışsa yürekte
Bir gün gelir de bu çaresizliğin
Aranır bütün tesellisi ölmekte
O yerde sevilmek de yalan sevmek de
Nereye baksan dizboyu karanlık
Boşuna bir ışık arama göklerde
Her şeyinle aşkın içindesin artık
Böyle gitgide derinlere çeker o bataklık
Orada ölümsüz olur nice kara sevdalı
Sevmek, hiç sevilmeden; korkunç güzel
Aşk dediğin karşılıksız olmalı.





Ümit Yaşar Oğuzcan


Rıhtımda




Bir beyaz gemiydi ayıran onları
Kadın güvertedeydi, adam rıhtımda
Şimdi unuttum yüzünü kadının
Adamın gözleri aklımda

Kana bulanmış bıçaklar gibi
Uzun kirpikleri ıslaktı
Adam dertli, adam darmadağın
Dokunsalar ağlayacaktı

Adam bitkindi, adam seviyordu
Kalan kederdi, giden gemiyse
Taş olduğu içindir dedim
Rıhtım taşları erimediyse

Derken bir düdük öttü ansızın
Bembeyaz gemi gitgide ufaldı
Korkunç yalnızlığıyla başbaşa
Rıhtımda bir adam kaldı





Ümit Yaşar Oğuzcan


Sessizce Ölmek




Doğarken mı başladı benim son yolculuğum
Ondan mı öyle geçti o garip çocukluğum
Masallarla düşlerle beni hep aldattilar
Yaşadığım; en büyük yalandı biliyorum

Boşluğu kucaklardım uzatsam ellerimi
Düşsem diye beklerdi pusuda bir uçurum
Kol gezerdi çevremde acilar ölüm gibi
Ben ondan böyle kaldım, ondan karardı ruhum


Yağmur mu yağmazdı ne, tarlalar mı çoraktı
Neden hiç yeşermedi serptiğim onca tohum
Şimdi ölen bir şey var içimde azar azar
Ha söndü ha sönecek yıllar önce yanan mum

Susmayın biliyorum, ben bir yalan dünyada
Gürültülü yaşadım, sessizce ölüyorum





Ümit Yaşar Oğuzcan


Tanrı Bile Ağlar




Ne zaman seni düşünsem yalnızlığım aklıma gelir
Bir ürperti gibi derinden derine duyarım çaresizliğimi
Nedir bu gürültüler derim, top patlamaları
Nedir bu şakaklarımda zonklayan ağrı
İçimden dalga dalga boşanan gözyaşları ne
Bu hangi nehir ki uzayıp gider alabildiğine
Nedir bu ümitsizlik dolu bu kahır dolu yaşlar
Bu denizler altında kopup gelen fırtına
Bu bir çağlayan gibi uğultulu yaşlar
Oysa zamandır ilerleyen imkansızlıklar içinde
Başlangıcı olmayan bir sondur yaklaştığım
Bu ipince nehir nereye gidiyor bilen var mı
Ağlatan ne beni
O doyamadığım dakikalar mı
Düşen aksi mi gözlerime o bal rengi gözlerin
Ki içimde çalkantısıyla hıçkırır denizlerin
Sorarım; bu ağlamak ne kadar, nereye kadar
O zaman rüzgar durur, fırtına diner ansızın
Kapanır yorgun gözlerim bir gece başlar
Ve karanlık uykularla sürer ağlama saatleri
Uyanınca bir ıslak şafaktır gördüğüm
Bir büyük resimdir gökyüzü seyrederim
Yine Özleminle yanıp tutuşur göz bebeklerim
Duyarım vurgularını başımda çaresizliğin
Ben ağlayacak adam değildim bir kadın için
Beni perişan edecek ne vardı bu kadar
Bir de “Erkekler ağlamaz” diyorsun
Tanrılığından utanmasa
Tanrı bile ağlar.





Ümit Yaşar Oğuzcan


Yıkık




Bugün yıkığım biliyor musun?
Ezginim, çaresizim, umutsuzum
Sancılıyım bırakma beni, insanlar kötü
Bırakma beni korkuyorum.

Bir deli otlar büyüyor içimde
Sancılıyım, yorgunum, kederliyim
Bu halini sevdim gitme kal
Çamurlar çirkefler içindeyim

Bir dayak yemiş adamım şimdi
Bezginim, kararsızım, yılgınım
Al götür beni o kayıp gecelere
Yeter ikimize yalnızlığım





Ümit Yaşar Oğuzcan


İZİN’DEYİZ



Uygarlıktan çabuk bıktık
Sen ne yaptıysan biz yıktık
Bir izne çıktık pir çıktık
Ata’m bizler izin’deyiz!..

Esnaf, tüccar, memur, hekim
Avukat, mübaşir, hakim
Çalışmayı düşünen kim
Ata’m bizler izin’deyiz!..

Sen var ettin bizi yoktan
İzini yitirdik çoktan
Yay bir kere çıktı oktan
Ata’m bizler izin’deyiz!..

Boşa gitti alınteri
Kaldık cihanda en geri
Can verdiğin günden beri
Ata’m bizler izin’deyiz!..



SOFTA KOŞMASI



Bana dinsiz diye hırlayan softa
Sanattan, bilimden haberin var mı?
Aya, yıldızlara roketler salan,
Şu çağdaş ilimden haberin var mı?

Kimin parmağı var sefaletinde?
Yürekler acısı cehaletinde
Yıllardır şu fakir memleketinde
Oynanan filimden haberin var mı?

Haykırsa ağzına tokat vurulan
Yumrukla tekmeyle yere serilen
Fakire, güçsüze reva görülen
Ezeli zulümden haberin var mı?

Evler var ki; yılda bir gün et pişer
Çocukların karnı sıtmadan şişer
Kaç bin vatandaşın mağrada yaşar,
Bu çeşit ölümden haberin var mı?
Gayrı uyuduğun yetişir uyan
Uçağı gemisi bomba taşıyan
Hortlayıp da çağımızda yaşayan
Haccac-ı Zalim’den haberin var mı?
Durmadan kesersin bindiğin dalı
Yüz yıl var aslında o dal kopalı
Softa bozuntusu, ey dar kafalı
Şairden, alimden haberin var mı?

MASKELERİN ALTINDAKİLER



Seçim zamanı geldi ya
Fareler aslan kesilir!
Dinsiziyle münafığı
Bir ehli iman kesilir!

Hu çekilir derin derin
Yatırında erenlerin
Köyü ilk kez görenlerin
Yoluna kurban kesilir!

Kuvvet gelir dillerine
İs sürerler ellerine
Particiler birbirine
Düşerek düşman kesilir!

Bağlılıklar artar dine
Dert yüz iken çıkar bine!
Devrilen çamlardan yine
Bir hayli orman kesilir!

SİYASETE TAŞLAMA



Elbette en ağır taşlamam sana
Yaktın hepimizi ulan siyaset!
İnce bir sanatsın dünyada ama
Bizdeki her işin yalan siyaset!

Vatanı gözlere görülmez ettin
Bir kuru selamı verilmez ettin
Sınıfı gençlere girilmez ettin
Kaç yıldır sınıfta kalan siyaset!

Pek çoğunun kuru sıkı attığı
Seçilir seçilmez çalım sattığı
Birkaç aceminin at oynattığı
Bir sonu belirsiz alan siyaset!

Kadın gibi türlü cilvesi vardır
Kah sağdan kah soldan esen rüzgardır
Ne hikmetse uyanmadı yıllardır
Gaflet uykusuna dalan siyaset!

Çağdaş uygarlıktan geri kaldıysak
Çoktan bir kemikle deri kaldıysak
Hep senin yüzünden geri kaldıysak
Gözlerden sürmeyi çalan siyaset!
Bir şey diyeceğim sakın gülmeyin,
Hangi siyaside var biraz beyin!
O yüzden sırtında nice eşşeğin
Sırma işlemeli palan siyaset!

KUYRUK GAZELİ



Seçim vadedenler bolluk bolluk üstüne
Getirdiler sadece yokluk yokluk üstüne.

Yurtta dirlik düzenlik, barış isteyenlerin
İndi suratlarına yumruk yumruk üstüne.

İkinci ucubeyi kurarken Süleyman Bey
Dağıttı çevresine boncuk boncuk üstüne.

Utanmazlar mı şimdi bir mebusluk uğruna
Yapanlar kendisine kulluk kulluk üstüne.

Ne oldu “umudumuz Ecevit”e derseniz
Derim: O da ediyor toyluk toyluk üstüne.

Beri yanda Erbakan ve Türkeş boş durmuyor
Kapıyorlar durmadan koltuk koltuk üstüne.

O yüzden bu memleket işte geldi bu hale
Yağıyor her taraftan b*kluk b*kluk üstüne.

Övünün sayın baylar, işte böyyük Türkiye
Ve işte eseriniz: Kuyruk kuyruk üstüne.

SÜLÜ ÇOCUK



Sülü çocuk koyun güderdi bir zaman,
Gel zaman git zaman
Adam gütmeyi de öğrendi!..
Her saat, her dakika
Cik cik cik
Cek cek cek
Cak cak cak
Kuş gibi ötmeyi de öğrendi!..
Hazinedir şu bizim Sülü çocuk,
Bitmeyi bilmez.
Her şeyi bilir de bilmesine
Gitmeyi bilmez!..


SÜLEYMAN’A* GAZEL



Vatanın selameti bugün her dilekte var
Dileriz ki özlenen huzur gelecekte var.

Pek fazla üzülmesin seçilmeyen adaylar
Ne kalleşlik ararsan şu kahpe felekte var.

Aslında bütün bunlar yine koltuk kavgası
İyi niyet, kardeşlik sanma ki gerçekte var.

Kim diyor ki gelecek baskı devri geriye
O zaman da yazarız, bizde o yürek de var.

Bu gazel ithaf olsun Süleyman’a ey Ümit
Sonunda attan inip eşşeğe binmek de var!

* Süleyman Demirel

“… Süleyman Bey. Her sözünden beş on hiciv çıkarıyorum rahatça. Bitmez tükenmez sermayesi o; yazarların, karikatüristlerin ve yergicilerin. Burada, Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek isterim gönül açıklığıyla. 30 yıla yaklaşan yergicilik yaşamımda en çok hicvettiğim insan o oldu. Bunlara kızmayan, her yazılanı-çizileni hoşgörü ile karşılayan, darılmayan, alınmayan ve kin bağlamayan da o oldu yine.” Ümit Yaşar Oğuzcan


SANDIK BAŞINDA



Kimi sandıktan
Bir sürü davar çıktı vaktiyle!
Yar deyip seçtik ağyar çıktı
Feryadımıza kulak tıkayanlar çıktı
Kan gövdeyi götürürken;
Horul horul uyuyanlar çıktı
Gericiliğe göz kırpanlar çıktı
Şeytana uyanlar çıktı
Anarşiye kucak açanlar çıktı
Teröriste alkış tutanlar çıktı
Atatürk’e dil uzatanlar çıktı
Ne bulduysa yutanlar çıktı
Aklınca bizi uyutanlar çıktı
Türklüğünü bile unutanlar çıktı
Kısacası,
Adam sanıp oy verdiklerimiz
Sonunda hıyar çıktı!
Dileğimiz
Bu kez öyle olmasın.
Sandıklardan huzur, refah ve barışla
Adam çıksın!..


ŞARKLI KAFASI



Biz öyle bir milletiz ki
Akıllı kafaları
Yurtdışına ihraç ederiz.
Akılsızlarıysa alıkoyar
Başımıza taç ederiz!


SADRAZAMIN KAVUĞU



Sadrazam efendimizin kavuğu
Halkın derdini dinler her sabah mâbeyinde
El pençe divan durup ağlaşırlar
Fukara Ali’ler
Dert küpü olmuş Veli’ler
Hasan’lar, Hüseyin’ler…
Onbinler
Yirmibinler
Yüzbinler…
Velhasıl mâbeyinde her sabah
Halk inler
Kavuk dinler.


PADİŞAHIM ÇOK YAŞA!



Millet dediğin ne ola ki
Padişahım sen çok yaşa!
Bu vatan senin çiftliğin
Padişahım sen çok yaşa!

Büyük balık küçük balık
Kölelerin bölük bölük
Bre zalim bre sülük!
Padişahım sen çok yaşa!


AĞIR HAKARET



İnsan insana
Eşşekoğlu derse
Hakaret olur.
Eşek eşeğe
İnsanoğlu derse
Ağır hakaret!..

BU ADAMI TANIRSINIZ

Her mecliste bulunursun
Bir bakışta bilinirsin
Boyuna sallanır başın
Meydanda otuziki dişin.

Öpecek bir el ararsın
Her taşın altında varsın
Seni köpek, seni kuyruk
A sahtekar a dalkavuk!..

CENNET CENNET DEDİKLERİ



Sen ne yaman adamsın Mustafa Efendi
Her taşın altından kalkarsın
Her işin üstesinden gelirsin
Azrail gelse canını almaya
El öpersin
Etek öpersin
Rüşvet verirsin
Sonra bir torpil patlatır
Cennet-i âlâya girersin!..


GÜZELLİK ENSTİTÜSÜ



Üzülmeyin hanımefendi
Saçlarınızın boyama olduğu asla anlaşılmıyor
Kim demiş kirpikleriniz takma diye
Teniniz sedef gibi pırıl pırıl
Kudretten kırmızı sanki dudaklarınız
Ve inanın ki hiç belli değil
Kauçuk olduğu memelerinizin!..


BİR POLİTİKACI KONUŞUYOR



Ah benim istediğim saymakla bitmez
Otomobil isterim bir
Apartman isterim iki
Güzel bir metres isterim üç
Bir metres daha isterim dört
Şunu şurasında ne kadar ömrümüz kaldı?
Ben her akşam havyarımı yemezsem
Viskimi içmezsem
Metresimin koynuna girmezsem
Demokrasi neye yarar!
Beni seçen budalalar
Niye seçti bilin bakiim?
Demokrasinin nimetlerinden faydalanmam için seçti
Onlardan da yanayım
Doğrusunu isterseniz
Ben önce kendimden yanayım
Çubuğumu yakarım,
Çıkarıma bakarım!
Siyaset dediğin ballı börek
Yaz geliyor
Avrupa’ya gitmem gerek
Sonra refikam cariyenizin de gözü açıldı
Kuaför, manikürcü
Poker partileri, beş çayı
Hepsini öğrendi mübarek!
Ulan bunca masraf senin neyine,
Bu millete yazık değil mi?
Sen bana ne bakıyorsun
Benim yaptıklarım millet menfaatine
Yaşasın da derim, kahrolsun da derim
Bulgur pilavı da yerim, havyar da yerim
Neden?
Hep vatan için millet için
Sözlerimi “Yaşasın Demokrasi!” diye tamamlarım
Ha, şunu da yazın şair bey
Aziz seçmenlerimi saygıyla selamlarım.


SIKI REJİM



Elbette sıkı rejim yapmalı insan
Genç kalmak için
Ete, pilava, makarnaya paydos demeli bir
Sabah kahvaltısından vazgeçmeli iki
Akşamları hafif yemeli üç
Sonra çok konuşmamalı
Her düşündüğünü söylememeli
Hatta çok düşünmemeli bile
İnsan bunları yaptı mı
Tığ gibi olur
Yaşlanınca da İsmet Paşa gibi olur
Çivileme atlar denize
Bir gece sabaha kadar uyumaz da
Bana mısın demez maşallah
Neden?
Hep sıkı rejimin nimetleri bunlar
Rejim ne kadar sıkı olursa o kadar iyi olur
Bir kere insan kolay kolay hastalanmaz
Hele daha da sıkı olursa
Hastalık nedir bilmez
Bilse de söylemez
Sıkı rejimde yaşayan insan
Çok yemez
Çok konuşmaz
Çok düşünmez
Hülasa efendim
Sıkı rejimin faydaları saymakla bitmez.


KARANLIKTA UYUYANLAR



Birisi sola gel diyor öteki sağa
Biri çekmek istiyor daha uzağa
Kimi taşa sarılmış kimi bıçağa

Memleket sevgisinin kalplerde eseri yok
Yaklaşan karanlıktan kimsenin haberi yok.

Bu gidiş ne tarafa soran sorana
İyiye yağlı kara süren sürene
Bir dövüş başladı ki kıran kırana

Yemeklerin lezzeti, çayların şekeri yok
Yaklaşan karanlıktan kimsenin haberi yok.

Yılan soktu yere zehir akıttı
Gelenler gidenlere rahmet okuttu
Kötüler iyileri ezdi öğüttü

Bir çorba kaynıyor ki tuzu yok biberi yok
Yaklaşan karanlıktan kimsenin haberi yok.

Particiler düşeli koltuk derdine
Atıldı yurtseverlik dağın ardına
Gün doğdu masalların hain kurduna
Kötüler omuzlarda, iyinin değeri yok
Yaklaşan karanlıktan kimsenin haberi yok.

Hastaneler dolu, ilaç pahalı
Ayakkabılar delik, donlar yamalı
Şimdi şerefler bile hep ithal malı

Böyle demokrasinin dünyada benzeri yok
Yaklaşan karanlıktan kimsenin haberi yok.


KOLTUKNAME



Her koltuğu ebedi mülkleri bilir onlar
Çöplükte doğarlar da koltukta ölür onlar
Bir gün huzuruna da koltukla gelir onlar.

Bütün istedikleri tam maaşla yolluktur,
Oturanlar kalkmıyor Yarab bu ne koltuktur!..

Bilmezler aslında ne sağı ne de solu
Bu yüzden düşürürler baba ile oğulu
İdealistler kayıp, her yer onlarla dolu

İnanmışlık onlarca satılmışlık, kulluktur
Oturanlar kalkmıyor Yarab bu ne koltuktur!..

Seçim zamanı gelir hemen inerler köye
Köylüsüne vaatler, ağasına hediye
Kime ne bu memleket gidiyorsa geriye

Kolay azap duymazlar, yürekleri folluktur
Oturanlar kalkmıyor Yarab bu ne koltuktur!..

En ağır küfürleri ederler birbirine
Kendi kirini görmez, bakar hasmın kirine
Herkesi aptal sanır koymaz adam yerine

Kıtlıktan çıkmışlara hedef belli; bolluktur
Oturanlar kalkmıyor Yarab bu ne koltuktur!..


BU DÜZEN



Giden yere çalmış, gelen çiğnemiş
Kaç yüzyıldan beri ezik bu düzen.
Ne dertliye derman ne işsize iş
Her gün biraz daha nazik bu düzen.

Kimi en çoğundan alır payını
Kimi aç geçirir on bir ayını
Bulmuşuz her işin en kolayını
Hiç değişmeyecek yazık bu düzen.

Her yapının sallanıyor temeli
Birinin cebinde birinin eli
Bu hayhuy sürüyor bildim bileli
A’dan Z’ye kadar bozuk bu düzen.

Dertli başımıza gelenler nedir?
Bu ne bitmez, ne tükenmez çiledir!
Aslını sorarsan; kaç yüz senedir
Millete atılmış kazık bu düzen!..

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN